29 Ocak 2015

İntihar Odası

29 Ocak 2015 0
I.

"Kapıyı kapatıyorum. Hava kuru ve güneşli. Birkaç yüz metre uzağımdaki pazar yerinden her zamanki gibi kalabalığın sesi yükselmekte. Bir anlığına başardığımı sanıyorum. Ama hayır, ağzım kurumaya başlıyor hemen. Korkuya kapılıyorum. Bu kadar çabuk mu? Her şey bitti mi? Belki... Belki bir ihtimal...

İnsanlardan yardım istemek için bir-iki adım atmaya çalışıyorum ancak dizlerim titriyor. Ayakta bile zor duruyorum. Dudaklarım ve dilim acımaya başlıyor. Hiç olmazsa birileri gelsin diye bağırmaya çalışıyorum, ama hayatımın kendime dair en korkunç imgesi canlanıyor kafamda; ses tellerim kopuyor. Boğazımı tutuyorum, sanki sımsıkı tutarsam her şeyi düzeltme şansım olacakmış gibi.

Kemiklerimden gelen çatırdama sesi ile birlikte yere yığılıyorum. Kimse yok, kimse gelmiyor yardıma. Biliyorlar onlar da, farkındalar. Ben kendisine ihanet etmiş bir tanrıyım. Hayır, tanrı değilim; tanrı olmaya çalışırken her şeyi berbat etmiş bir zavallıyım. İşte tüm bedenim acıyla dolmaya başlarken, içimi dolduran manevi acı da bu. Hiçbirine engel olamıyorum.

4 Ocak 2015

Halil Cibran: Kırık Kanatlar

4 Ocak 2015 0


Her genç adam ilk aşkını hatırlar; en derin hislerini değiştiren ve tüm acılarına rağmen onu böylesine mutlu kılan bu tuhaf dönemi yeniden yaşamaya çalışır.

*

Yalnızlığın yumuşak, ipeksi elleri vardır; buna rağmen, güçlü parmaklarıyla kalbi kavrar ve canını hüzünle yakar. Yalnızlık, ruhani yücelmenin olduğu kadar, hüznün de yandaşıdır.

*

Bir insan, hayatı boyunca bir defa da olsa yeniden doğamazsa, varoluşun kitabındaki boş bir sayfa gibi kalacaktır.

*

Tıpkı, en iyi şiirini okumaktan zevk alan bir şair gibi, geçmişten hikâyeler anlatmak yaşlılara büyük bir zevk verir.

1 Ocak 2015

Urgan

1 Ocak 2015 0
Kimse ağladığını duymamıştı. Tek bir kişi bile. Sordu sonra birkaç polis, ellerinde rengi kaçmış tükenmez kalemle doldururlarken formları, bekliyor muydunuz böyle bir şeyi diye. Cevap verdi kollarını kavuşturan komşular: "İyi biriydi." İyi biri. Yok olmanın gerçeğe tezahür eden en acımasız hali: İyi olmak. Hiçbir şeysin demiyorlar. Hiç kimsesin demiyorlar. İyisin diye geçiştiriyorlar. Bir geçiştirme hali. Fazlası değil.

Belki bir inilti diye üstelemiyor kimse, burnunu çekerken görmüşsünüzdür hiç olmazsa denmiyor, bir kez bile mi ahlamadı diye sorulmuyor... Dikkat etmez kimse böyle ufak şeylere. Ucu kendilerine dokunmadıkça, uzağa dalan bir bakışı kimse yakalamaz. Yakalamak istemez. Başına iş almak istemez. Var olmak, yük olmaktır da. Kimse kimsenin varlığını anlamak istemez. Bir köşede tek başına acı çekmeyi öğrenen insanlar bundan sevilir.

Bir gece kalın urganı düğümlerken, farenin dişlediği peynirden çıkan sesten fazlası çıkmamıştı. Kimse de böyle bir iğrençliği duymak istememişti zaten. İlk adımını tabureye attıktan sonra kaç saniye beklemişti? Bilinmez böyle şeyler. Umursanmaz. Tüm trajediler buradadır oysa. İnsanın vazgeçme isteği kaç saniye sürer? Ne kadar kararlı olabilir bunun için? İkinci adımı atmadan önce, insan ne kadar derinden yara alabilir?
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.