Bir şekilde ayağa kalktığımda, elimdeki silaha son kez baktım. Göz ucuyla baktım, anlıyor musunuz, şöylemesine bir gezdirdim gözümü siyahı ve beyazıyla namlunun üzerinde, kalktım, üstümü düzelttim, kulaklarım çınlıyordu, tekrar, tekrar, duyuyor musunuz, tekrar denemeye karar verdim. Bu beyin dağılacaktı. Bundan kurtulmanın bir yolu yoktu. Dün olmadı, bugün, bugün değilse bile yarın, artık an meselesi, bir şekilde parmağım kıvrılacaktı tünediği tetiğin ucunda.
Komşular gelmiş. Polis çağırmışlar. Gürültü ve patırtı koptu. Eyvah eyvahlar. Iskaladım çünkü ilkinde. Nasıl olur? İnsan ölmeyi bile nasıl ıskalayabilir? Şöyle olmuyor mu, yanlışsam düzeltin, n'olur, dayıyorsun silahın ucunu şakağına, mesela sağa, ya da sola, hiç ummadığın bir anda ne olacak sanki dercesine kaydırıyorsun parmağını. Anlık bir oyun gibi, değil mi? Nasıl olur da, nasıl olur da, nasıl olur da bir el bu kadar titrer ve şiddetle kaçıp gider silah elinden. Tavana isabet eden kurşun, neyse ki üst komşuya ziyarete çıkmadan, heder olur gider. Anlamıyorum, anlıyor musunuz, anlamıyorum.
Komşular gelmiş. Polis çağırmışlar. Gürültü ve patırtı koptu. Eyvah eyvahlar. Iskaladım çünkü ilkinde. Nasıl olur? İnsan ölmeyi bile nasıl ıskalayabilir? Şöyle olmuyor mu, yanlışsam düzeltin, n'olur, dayıyorsun silahın ucunu şakağına, mesela sağa, ya da sola, hiç ummadığın bir anda ne olacak sanki dercesine kaydırıyorsun parmağını. Anlık bir oyun gibi, değil mi? Nasıl olur da, nasıl olur da, nasıl olur da bir el bu kadar titrer ve şiddetle kaçıp gider silah elinden. Tavana isabet eden kurşun, neyse ki üst komşuya ziyarete çıkmadan, heder olur gider. Anlamıyorum, anlıyor musunuz, anlamıyorum.