23 Kasım 2015

Çok Çok Kısa Bilim Kurgu Öyküleri

23 Kasım 2015 2
Gene boş zamanı hayatıma katık etmiş beni oyalayacak ne bulabilirim diye sanal ağ üzerinde fink atarken, Twitter'da da zaman zaman denediğim "kısa öykü" konsepti için İngilizceyi kullanan dünyanın diğer insanları ne ürünler vermiş acaba diye şöyle bir bakayım dedim.

İrili ufaklı birçok hikayeyi not ettim bir kenara, bunu ileride çeviririm şeklinde de kendime telkinde bulundum. Böyle böyle artık monolog mu desem diyalog mu desem gırla akarken zihnimde, oldukça sevimli bir site ile kaşılaştım.

Sitenin adı Six Word Stories. Yani diyor ki, Altı Kelimelik Hikayeler. Sitenin kendisinde çeşitli kategoriler bulunuyor, ama hemen ilk önce bilim kurgu kategorisine atladım. Açıkçası umduğumdan çok daha çekici hikayeler buldum.

E, madem bir şeyden keyif aldım, bunu muhtemelen hepi topu 3-5 kişinin girdiği bu bloga da aktarayım dedim, malum böyle bir şeyden eksik kalırım diye içimde bir fırtına kopar sonra ki, durdurabilene aşk olsun.

15 Kasım 2015

Karınca

15 Kasım 2015 0
Nasıl diyeceğini bilemedi Bay Josef. Önce bir öksürükle gırtlağını temizledi, sonra bu yaptığına içerledi. Bir karıncayı ensesinden yakalamış, onunla göz göze gelmeye çalışıyordu. Bir bakıma, yaptığının uygunsuz kaçtığının farkındaydı. En azından, "Bu yaptığın çocukluk!" dese biri ona, hiç sesini çıkarmadan denileni kabul ederdi. Oysa şimdi evini basmış olan karıncalardan başka kimsesi yokken ve zaten kimsenin onu karşısına alıp da akıl vermeyeceğinden adı gibi eminken böyle şeyleri dert etmiyordu.

Tekrar söze girmeye çalıştı. Karşısında bir karınca vardı ve gözlerini sürekli kaçırıyordu. Karıncanın bir gözü olup olmamasının hiçbir önemi yoktu bu durumda. "Bir karınca bile," diye iç geçirdi Bay Josef, "benimle göz göze gelmek istemiyor!" Elbette ki birçok bakımdan yanılıyordu gene Bay Josef. Sonuçta bir karınca ve insan arasındaki ilişki asla sağlıklı bir biçimde ilerleyemezdi. Bu sefer, gerçekten de sorun tek taraflı değildi ve tüm yükü Bay Josef çekmemeliydi. Oysa çoktan kararını vermişti; karıncanın kendisini sevmediğini, ama yine de onunla konuşacağını kafasına koymuştu.

Dizlerinin ağrıdığını hissetti. Odasının ortasında birden bire kocaman bir karınca yuvası belirdiğinde, olduğu yere çöküp kalmıştı Bay Josef. Geleceği bir anlığına görmüştü. Neler olacağını çok iyi biliyordu. Ağlamaklı oldu Bay Josef. Ne yazık ki ortada çok basit bir çıkmaz vardı, yine de şansını denemeye kararlıydı.

4 Kasım 2015

Rüya Odası

4 Kasım 2015 0
Gözlerini zorlukla açtı. İşe gitmek istemiyordu. Kim isterdi ki! Öylesi güzel bir rüyadan uyanmayı kim isterdi! Tam da oğluna verdiği öğüdün en güzel yerindeydi. Diyecekti ki ona, sakın ama sakın pes etme. Bırakma kendini diyecekti. Neyi istiyorsan ve kimi istiyorsan peşinden git onun. Kaybedebilirsin elbet, ama denemiş olacaksın en azından. Bunları söyleyecekti oğluna; ya da bunlara benzer şeyleri işte. Söyleyemedi, olmadı, uyanması gerekti çünkü. Olsun. Yarın söylerdi belki. Gülümsemesi için işte güzel bir sebep. Yarın söyleyebilirdi. Belki.

Kalktı, oda soğuktu sanki biraz. İçi ürpermiş de olabilirdi. Önemsemedi bunu. Isı artardı nasıl olsa birazdan. Ah şu yeni nesil evler diye geçirdi içinden, onlar olmasa ne yapardım! Gerçekten de öyleydi. Onlarca isim değiştirdi pazarlanmak için. Kişiye özel evler denildi bunlara, teknolojinin son noktası diye de eklendi. Dostunuz ve aileniz olacak diye savundu koca koca insanlar bu evleri. Sizi anlayacak bu evler. Hissedecek sizi. Mutlu olmanız için elinden geleni yapacak. Aylarca, yıllarca bunlar konuşuldu. Güvenlik sorunları tartışıldı. Haklı da bir tartışmaydı bu. Çünkü herkes farkındaydı bu evlerin tanrısal bir güçle hareket etmediğinin; içinde oturanın hayatına dair neredeyse tüm verilerini topluyordu. Sürekli bu işi yapıyordu. Her türlü değişkeni depoluyordu. Aslına bakılırsa, özel yaşama dair pek bir şey kalmıyordu geriye. Yine de huzur vadediyordu bu evler. Uyandığınızda, odayı vücudunuza uygun sıcaklığa getiriyordu. Kahvaltı için ne gerekiyorsa, siz daha uyanmadan hallediyordu. Sevdiğiniz müzikleri çalıyordu. Hem de ruh halinizi yüzünüzden ve beden dilinizden okuyarak. Duvarların rengi bir anda değişebiliyor, aniden hoşunuza gidecek bir televizyon programı önünüze gelebiliyordu. Sizi neşelendirmek için elinden geleni yapıyordu ev. Yine de yetmemişti bu kadarı ilk başlarda. Yetmezdi. İnsanlar korkuyordu. Bu kadar işi yapmak için gereken verinin toplanması fikri onları korkutuyordu. Oysa bir gün çok ufak bir eklemeyle bu evler satılmaya başlandı. Tereddütlüydü bu eve yerleşenler. Ama uyudukları ilk gece hiç ummadıkları kadar memnun oldular, yaşam aşkıyla uyandılar. Kimse beklemiyordu böyle bir başarıyı. Her geçen gün daha da yaygınlaştı bu evler. Önceleri şehirlerin esas yerleşim alanlarından uzağa kurulan bu evler, artık şehrin içine de yayılmaya başlamıştı. Eski binalar yıkılıyor, yeni binalar yapılıyordu. Bu gidişle, yalnızca şehrin uzağında kalacaktı alışılan o taş binalar.

3 Kasım 2015

İşler Güçler'in Bulunamayan Müziği

3 Kasım 2015 1
Gerçekten bu başlığı atarken çok utandım. Kabul, bir yandan da içten içe güldüm. Yani, bir bakıma saçma. İşler Güçler'in Bulunamayan Müziği de ne demek allah aşkına? Ama durum tam olarak böyle de değil.

Şöyle ki...

İşler Güçler dizisini bilirsiniz. Birkaç yıl evvel yayınlandı ve severek de izledim. İşte o dizinin kimi sahnelerinde bir müzik çalıyordu ve o müziği de beğeniyordum. Elbette ki yar ve yardımcım Google ile Youtube'da fellik fellik aradım bu müziği ama müzik enstrümentaldi ve müziği aramak için "İşler Güçler Dizi Müziği" gibi bilindik şeylerden başka bir şey yazamıyordum.

Düşünsenize, nasıl yazayım "İşler Güçler Terzi Sahnesindeki Müzik" diye? (Yazdım. Onu da yazdım. Olmadı. Bir şey bulamadım.)
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.