7 Kasım 2016

Yazımevi

7 Kasım 2016 0
İçeriye son olarak Phanus gelmişti. Roth, ona alt kata geçmesini işaret ettikten sonra, buluştukları mahzenin ağır demir kapısını yerine itip, defalarca kilitledi, kendince güvenliği sağladı. Bir süre etrafa kulak kabarttıktan sonra hiçbir ses duymadığına emin oldu ve kendisi de diğerlerinin yanına geçti.

İçeride her zamanki gibi korku ve karamsarlık hakimdi. Roth, kapı eşiğinde durup içerideki dört kişiyi inceledi. Umutsuz vakalardı hepsi. Belki, kendisi de öyleydi. Phanus, Dimitri, Jacob, Hasim… Hepsi de ölmüş bir mesleğin son temsilcileriydi. Hayır, buna meslek denemezdi.

“Gel artık.” diye çıkıştı Dimitri. Roth kafa sallamakla yetindi ve yuvarlak masanın etrafındaki boş sandalyenin birine bıraktı kendini. Bir liderleri olmamıştı hiçbir zaman; bu yüzden de söze kimin başlayacağı belli değildi. Hasim boğazını temizledi, Jacob söze girdi:

“Beyler, biliyorsunuz, hepimiz perişan haldeyiz. Yapmaya çalıştığımız şey…” durakladı. Gözü özellikle Phanus’a çevrildi. “Yani, biliyorsunuz, başaramıyoruz. Olmuyor.”

6 Kasım 2016

Tavan

6 Kasım 2016 2
Kimseye kendimden bahsetmedim, kendim olabilecek bir ihtimalin üzerinde durdum daha çok. Kimse de aradaki farkı umursamadı. Kendimi kolaylıkla kandırabilmemi işte bu umursamazlığa borçluyum. Kendimi her anlattığımda bir parça daha değiştiğim hissine kapıldım. Ağzımdan çıkan sözcüklere inanmaya başladıktan sonra, kendimi sadece yeni insanlar ve yeni sözlerle inşa edebileceğimi düşündüm. Bir başkası olabilmek için sadece bir başkasına ihtiyacım vardı. İşin en güzel yanı, bir başkasının da bir başkası olarak bana ihtiyaç duymasıydı. Kimse bunu önce kendisine sonra karşısındakine itiraf etmedikçe her şey olabildiğince yolunda ilerliyordu.

"Hayır," dedim ardından. Soruyu doğru anladığım bile söylenemezdi. "Sevmem için hiçbir sebep yok." Bir adet çatık kaşa katlanmam gerekti. Sonra işler kolaylaştı. "Peki," denildi, birkaç laf daha edildi. İkimiz de o masaya kendimiz olarak oturduk ve kendimiz olarak kalktık. İkimiz de o masaya bir başkası olarak oturduk ve bir başkası olarak kalktık. Gülüşmeler, sıkılan eller; elveda denildiyse bile, akılda kalmadı. Sonra yol boyunca hep aynı düşünceler: Hiç kendin olabildin mi?

Kimileri abartılı bulur kendi olmayı. Dökülen bir miktar su gibidir insan, bir kısmı erken varır yere, bir kısmı parçalara bölünür, sağa sola sıçrar, dümdüz iner ya da eğilip bükülür. Kendini dökülen suyun hangi kısmında gördüğünle ilgilidir aslında her şey. Döküldüğünü ve eninde sonunda yere çarpacağını unutmadıkça herkes olabilirsin -ve her şey.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.