26 Aralık 2016

K.

26 Aralık 2016 0
K. talihsiz biriydi. Tek yapabildiği, zamanı durdurmaktı. Kırk yıl yaşamışsa da kimseye gücünü ispat edebilmiş değildi. Zamanı her durdurduğunda, tam da beklendiği gibi, her şey duruyordu. Hatta kendisi bile. Oynamayan gözlerinin ardında kendi düşüncelerine hapsoluyor ve zamanı yeniden, tam da kaldığı yerden, devam ettirinceye dek hiçbir şey yapamıyordu.

Kendisine gülen dostlarına gücenmekten vazgeçmişti gençlik yıllarının ardından. "Hakları var," diye düşünerek adımlardı odayı bir uçtan öbür uca, "bana nasıl inansınlar ki?" K.'nın kendisi bile inanmazdı kimi zaman kendi gücüne. Yine de o karanlık, zamanın durduğu an bastıran dibi görünmez karanlık onu ürkütürdü. K.'nın tek yapabildiği, zamanı durdurmaktı ve bu işte o kadar iyiydi ki, zamanı durdurduğunda ışık bile dururdu. Nice korkunç deneyimin ardından öğrenmişti K. ışığın durduğunda aslında kaybolduğunu.

Çekilmez yaşamını sonlandırma ümidiyle geçen son birkaç yıl, onu kaçınılmaz gerçeğe götürmüş ve bir çatının tepesine çıkartmıştı. K. hiç olmadığı kadar kararlıydı. Nasıl olmuşsa olmuş, bir türlü hayatla birlikte kendisinin de akıp gittiği hissine kapılamamıştı. Zamanı durdurmak hiçbir şeye çözüm olmamıştı, zaten o da bundan vazgeçeli epey olmuştu.

22 Aralık 2016

E. M. Cioran: Gözyaşları ve Azizler

22 Aralık 2016 0
Müzik, eşsiz bir teselli sanatı olarak öteki bütün sanatlara göre çok daha fazla yara açar içimizde.



Daha yakınımızda olduğunda büyük bir kuşkuyla ve açık bir küçümsemeyle bakarız mükemmelliğe.



Her acının sınırı daha büyük bir acıdır.



İnsanların ölümle barışık olmalarının tek nedeni ölümün verdiği korkudan, kurtulmaktır ama bu korku olmadığında ölümün de hiçbir önemi yoktur artık. Çünkü ölüm kendisindedir ve kendisi aracılığıyla vardır. Ölümle uzlaşmaktan doğan bilgelik, ölüm karşısında olası en yüzeysel tavırdır. Montaigne’e de bulaşmıştır bu tavır, aksi takdirde kaçınılmaz olanı kabul etmekle övünmesini anlamak mümkün değildir.

21 Aralık 2016

Elias Canetti: Körleşme

21 Aralık 2016 0
Tarihin çok daha derinlerde yatan ve çok daha özgün nitelikteki itici gücünden, başka deyişle insanların daha yüksek bir hayvan türü olan kitle ile birleşmek ve bu kitle içerisinde kendilerini, sanki tek bir insan bile hiç yaşamamışçasına yitirmek içgüdülerinden haberleri yoktu. Çünkü okumuş kişilerdi; okumuşluk ise, bireyin kendi içindeki kitleye karşı kullandığı bir güvenlik kuşağıydı.

Adına yaşama kavgası denen kavgayı, karnımızı doyurmak ve sevebilmek uğruna olduğu kadar, içimizdeki kitleyi öldürmek uğruna da veririz. Kimi koşullar altında bu kitle, bireyi bencillikten tümüyle uzak, dahası kendi yararlarına aykırı davranışlara dek götürebilir. “İnsanlık”, bir kavram olarak bulunmazdan ve sulandırılmazdan çok önce, kitle olarak vardı. Bu kitle vahşi, coşkun, kocaman ve sımsıcak bir hayvan gibi hepimizin içinde, anasal etkilerin uzanabildiğinden çok, çok daha derinlerde bir anafor gibi kaynar. Kitle, yaşına karşın, dünyanın en genç hayvanı, en öz yaratığı, ereği ve geleceğidir. Onun üzerine hiçbir bilgimiz yok; hâlâ birer birey olduğumuz varsayımıyla yaşamaklayız. Kimi zaman kitle, gök gürültülerinden örülü bir fırtına, içinde her damlanın yaşadığı ve aynı şeyi istediği coşkun bir okyanus gibi saldırır üzerimize. Bu saldırının hemen ardından parçalanıp gitme alışkanlığını henüz koruduğu için, fırtına geçince yine biz olarak, zavallı ve bırakılmış şeytancıklar olarak kalırız. Bir zamanlar bu denli çok, bu denli büyük ve bu denli bütün olduğumuzu anılanınıza sığdıramayız bir türlü. İş bu noktaya vardığında, aklın boyunduruğunda yaşayanlar, sorunu “hastalık” sözcüğüyle açıklarlar; alçakgönüllülüğün bayraktarlığını yapmak isteyen ise, yanılgısının gerçeğe ne denli yaklaştığının bilincine varmaksızın, havayı “insanın içindeki hayvan” diyerek yumuşatır. Kitle ise bu arada yeni bir saldırı için hazırlanır. Bir gün gelecek, kitle artık parçalanmaz olacak; belki önce bir ülkede başlayacak bu gelişme, sonra orayı çıkış noktası yapıp çevresinde ne varsa yutarak ilerleyecek; ta ki artık Ben, Sen, O kavramları değil, ama yalnızca kitle var olacağından, kitlenin varlığına ilişkin tüm kuşkular ortadan kalkana dek.

Elias Canetti, Körleşme,
Sel Yayıncılık, sf. 500-501
[Çevirmen: Ahmet Cemal]

12 Aralık 2016

Dirk Gently's Holistic Detective Agency (2016)

12 Aralık 2016 1
"Eğer bir gün biri çıkıp da Evren'in hangi nedenle ve niçin var olduğunu keşfederse evrenin birdenbire yok olacağını ve yerini daha garip ve anlaşılmaz bir şeyin alacağını ileri süren bir teori vardır.
Bir başka teori ise bunun zaten gerçekleştiğini ileri sürer." Douglas Adams

Douglas Adams, beni en derinden etkileyen yazarlardan biridir. Derinden etkileme söz konusu olduğu zaman daha "edebi" ürünler veren yazarlardan bahsetmeye eğilim olduğunun farkındayım, ama Adams beni edebi yönden değil, zihnimi nasıl kullanabileceğim yönünde etkiledi. Keskin zekası ve ince mizahıyla bir düşünme biçimi kattı bana ve bu, benim için, edebi zevklerden çok daha önemlidir.

Otostopçunun Galaksi Rehberi'ni okumaya başladığım an sürekli zihnimin sınırları genişliyor gibi hissettim. Yanlış anlaşılmasın, bilim kurgu türüne uzak biri de sayılmam, ama ortada olan sadece bir roman değil, beni sarıp sarmalayan farklı bir bakış açısı ve ifade tarzıydı.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.