15 Kasım 2015

Karınca

15 Kasım 2015
Nasıl diyeceğini bilemedi Bay Josef. Önce bir öksürükle gırtlağını temizledi, sonra bu yaptığına içerledi. Bir karıncayı ensesinden yakalamış, onunla göz göze gelmeye çalışıyordu. Bir bakıma, yaptığının uygunsuz kaçtığının farkındaydı. En azından, "Bu yaptığın çocukluk!" dese biri ona, hiç sesini çıkarmadan denileni kabul ederdi. Oysa şimdi evini basmış olan karıncalardan başka kimsesi yokken ve zaten kimsenin onu karşısına alıp da akıl vermeyeceğinden adı gibi eminken böyle şeyleri dert etmiyordu.

Tekrar söze girmeye çalıştı. Karşısında bir karınca vardı ve gözlerini sürekli kaçırıyordu. Karıncanın bir gözü olup olmamasının hiçbir önemi yoktu bu durumda. "Bir karınca bile," diye iç geçirdi Bay Josef, "benimle göz göze gelmek istemiyor!" Elbette ki birçok bakımdan yanılıyordu gene Bay Josef. Sonuçta bir karınca ve insan arasındaki ilişki asla sağlıklı bir biçimde ilerleyemezdi. Bu sefer, gerçekten de sorun tek taraflı değildi ve tüm yükü Bay Josef çekmemeliydi. Oysa çoktan kararını vermişti; karıncanın kendisini sevmediğini, ama yine de onunla konuşacağını kafasına koymuştu.

Dizlerinin ağrıdığını hissetti. Odasının ortasında birden bire kocaman bir karınca yuvası belirdiğinde, olduğu yere çöküp kalmıştı Bay Josef. Geleceği bir anlığına görmüştü. Neler olacağını çok iyi biliyordu. Ağlamaklı oldu Bay Josef. Ne yazık ki ortada çok basit bir çıkmaz vardı, yine de şansını denemeye kararlıydı.

Karıncaları izledi; düz bir hatla ilerlerken, yuvaya yaklaştıkça oluşan karmaşayı gördü. İnsanı ve hatta karıncayı dahi şekillendiren yuvadan uzaklığı düşündü. Kendini düşündü. Gitmesi gerektiğini, gidecek bir yeri olmadığını, bunun bir öneminin de olmadığını düşündü. Aslına bakılırsa, düşünmek, insanlık tarihi boyunca en fazla yanlış kullanılan sözcüktü. İnsan, çok az şey düşünür; kendini onaylar (ya da oyalar), olanları sıraya dizer (ve bunda epey yanılır), kendi hislerini tartar (ama ölçüyü hep kaçırır), ama nadiren düşünür (ki bu durumda da bir yere varamaz). Bu bakımdan, bir karınca ile insan birbirine o kadar da uzak görünmez. İşte tam da o bakımdan konuya yaklaşan Bay Josef, anlık bir kararla sarılmıştı çoktandır gözüne kestirdiği karıncanın ensesine.

Antenlerini oynatıyordu karınca. Kaçıp kurtulmak istediği her halinden belliydi, yine de Bay Josef'in içi rahattı, çünkü ona zarar vermeyeceğini çok iyi biliyordu. Sadece iki laf etmek ve bir ricada bulunmak istemişti. Sonuçta istediğine ulaşamazsa gene çekip gidecekti nasılsa. Ne olurdu sanki birkaç dakikasını ayırıp onu dinlese, değil mi?

En sonunda göz göze gelme sevdasından vaz geçen Bay Josef, "Sizinle aynı yerde yaşayamam," diye söze girişti. "Birden belirdiniz odamın ortasında. Buna hakkınız var veya yok, bunu tartışacak değilim. Sizlere karşı bir ön yargım bile yok, ancak sizinle aynı yerde yaşayamam. Tiksinmek deyip de hiçbirinizin onurunu incitmek istemem, hiç kuşkusuz siz de beni itici buluyorsunuz, ancak anlamanız gerekir, sizi kovamam buradan, size hiçbir zarar veremem, ben Bay Josef'im, anlıyor musunuz, hiçbirinizin canını yakamam. Kendi isteğinizle gitmenizi rica ediyorum sizden. Gitmezseniz de bunu anlayışla karşılayacağım elbette ve ben gideceğim bu evden."

Kısa bir anlığına karıncanın antenlerinin durduğunu ve kendisine doğru kafasını çevirdiğini gördü, veya böyle hissetti, veya daha da vahimi böyle olmasını umarak hayaller gördü. Geçen birkaç saniye boyunca karıncanın dediklerini anlayıp anlamadığını kestirmeye çalıştı. Hiçbir yere varamayacağını fark ederek, uğradığı hüsranın etkisiyle karıncayı usulca bıraktı yere ve ayağa kalkıp önce odadan, sonra da evden gitmeye karar verdi. Zaten en başta anlamıştı böyle olacağını, geleceği görürken, kendisinin bu evi terk etmesi gerekeceğini açık açık sezmişti.

Çok bir eşyası yoktu, hırka, bere, atkı, kendisini sıcak tutacağına inandığı yırtık pırtık birkaç parça daha eşyayı alıp kapıya yönelirken kimsenin hiçbir kitapta tek bir saniyesinden bile bahsetmeyeceği o an yaşandı. Olanca berraklığıyla duydu sesleri Bay Josef. Öldüğü gün bile, biraz da gururla, bu sesleri tekrar etti zihninde.

Zayıf, korkak ve anlayış dolu bir sesti odadan yayılan. "Aslında birlikte yaşayabiliriz. Gelip size dokunacağımızdan, olur olmadık yerlere girip çıkacağımızdan endişe ediyorsanız, hayır, bizim yolumuz bellidir, sizi hiç rahatsız etmeyiz. Hatta arkadaşlarımı bu konuda uyarabilirim bile. Ancak... Biliyor musunuz, bana inanmayacaklardır herhalde."

Birden durdu karınca. Bu kez daha alçak sesle, ama yine de Bay Josef'in duyacağı biçimde devam etti. "Neler diyorum ben! Bir insan benimle nasıl konuşmuş olabilir ki! Hayal görmüş olmalıyım. En iyisi yoluma devam etmek."

Kapının eşiğinde durmuş olan Bay Josef, kısa bir kararsızlık anından sonra rahatlayarak gülümsedi. Gene geleceği gördü; en azından, ne yapacağına karar verdi. Geriye dönüp karıncayla konuşabilirdi, kim olsa böyle yapardı belki de. Oysa, kapının dışına adımını attı ve evi terk etmeye kaldığı yerden devam etti. Kimsenin gerçekleşmiş bir mucizeyi bozmaya hakkı yoktu. Ucu hiçbir yere varmayan bu belirsizlik, yaşadığı yıllar boyunca onu mutlu edecekti. Hatta zaman zaman o karıncayı düşünerek keyiflenecekti. Kimse, kendisi bile, bunu elinden alacak kadar acımasız olamazdı. Bay Josef çok iyi biliyordu ki, duyduğu sesler gerçek olsun veya olmasın, o artık karıncayla konuşmuştu, ve bir daha konuşamayacaktı.

Ümid Gurbanov

0 yorum var:

Yorum Gönder

 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.