Mecazların ardından gittiğinizde kendiniz de bir mecaza dönüşür, sonuçta günlük yaşamın zorluklarından sıyrılıverirsiniz.
***
Köprü bir kez kurulmasın, çöküp gitmedikçe bir daha kurtulamaz köprülükten.
***
Neden uyumuyorsun? Çünkü birinin uyanık kalması gerek. Birinin nöbet tutması gerek.
***
Düşünür için sıradan küçük bir nesneyi, örneğin bir topacı anlamak her şeyi anlamakla eşdeğerdi. Bu nedenle büyük sorunlarla ilgilenmiyor, bunu zaman savurganlığı olarak görüyordu.
***
Kimse gelmiyorsa, kimse gelmediğindendir. (...) Kimsenin bana yardım etmemesi kötü ama bu kimsesizlik de güzel.
***
Bu dünyada, bu şehirde, ailemdeki yerim konusunda açıkça kararsızım. Örnek olarak, sıradan bir konuda bile öne sürecek haklı isteklerim olup olmadığını bilmiyorum.
***
Diğerleri gibi yüzmemi engelleyecek hiçbir şey yok ama diğerlerinden daha güçlü bir belleğim var, bir zamanlar yüzemediğimi henüz unutmadım. O zamanı unutamadığım için yüzebiliyor olmamın bana bir yararı yok, yüzebildiğim halde yüzemiyorum.
***
"Aslında o denli kötü değil, herkes aynı." diyordum kendi kendime ama bunu der demez işler daha da kötüleşiyordu.
***
Her şeyi bu denli nesneleştirerek ilerlemek yaşamaya dair her olasılığı yok ediyor.
***
Ölmem mümkündü ama acılara katlanabilmem değil; acılardan kaçmaya çalışarak onları katlıyordum aslında; ölüme razı olabilirdim ama çektiğim ıstıraba daha fazla dayanamazdım; ruhumda hareketin zerresi yoktu; denklerin hazırlanması gibi, güçlükle bağlanan ipler nasıl ikide bir sıkılanır ama bir türlü yola çıkılamaz, tıpkı böyle işte. En kötü şey, öldürmeyen acılardır.
***
Bir görev: Fakat ben yaradılışımdan dolayı sadece kimse tarafından verilmemiş bir görevi üstlenebilirim. Bu çelişkinin içinde, sadece bu çelişkiyle yaşayabilmem mümkün. Herhalde herkes için durum böyledir, çünkü yaşayarak ölünür ve ölerek yaşanır. Bir sirkin çadırla çevrilmesi gibi, dışarıdan bakan içeriyi göremez, tıpkı böyle. Biri çıkar ortaya çadırda ufacık bir delik bulur, dışarıdan içeriye bakabilir. Yine de bu kişinin varlığına katlanabilmek gerekir. Hepimiz bir anlamda kendisine göz yumulan kişileriz. İkinci kez yine bu delikten bakıldığında izleyicilerin sırtlarından başkasını görebilmek mümkün değildir. Üçüncü kez yine de, müziğin işitileceğine kuşku yoktur, hayvanların kükreyişlerinin de. Nihayet, sirkin çevresinde dolanarak görev yapan, böyle para ödemeyen meraklıların omzuna yavaşça dokunan polisin kollarına korkudan bayılarak düşüverilir.
***
Kendimi bildim bileli içimde bir kuşku var ama sesini her zaman duyurmuyor, ara sıra kendini gösteriyor, hatta kendini unutturacak boşluklar bile bırakıyor.
***
Hamile kadın karnındaki bebeğin hareketlerini nasıl hissederse, ben de bu kuşkunun hareketlerini içimde hissederim.
***
Hiç durmadan yolumu yitiririm. (...) Öylesine yalnız bulurum ki kendimi olduğum yere yatıp bir daha kalkmamak üzere kalmak isterim.
***
Bir temizlikçi etrafı süpürüyordu ama temizlenecek bir şey de yoktu ortada.
***
Durmadan ölümden söz etsen de ölmüyorsun.
***
Kimse bilmiyor ama savaşmaktayım. Elbette sezenler var, bunu da önleyemem ya. Nedir, bilen yok. Gündelik ödevlerimi yapıyorum, çok olmasa da biraz dalgınım. Herkesin savaştığına kuşku yok, ben biraz fazla savaşıyorum sadece; çoğu insan uykuda başına üşüşen hayalleri kovalamak için elini sallarcasına savaşır ama ben hemen ortaya atıldım; önceden titizlikle tasarlayarak, elimden geleni ardıma koymadan savaşıyorum. Her zaman gürültüyle yaşamasına karşın bu konuda suskun kalan kalabalıktan neden ayrıldım, neden böyle ortaya atıldım? Neden tüm dikkati üzerimde topladım? Neden düşmanın kara listesinde en ön sıraya yazdırdım adımı? Bilmiyorum. Başka türlü yaşamak değersiz göründü bana. Savaş tarihinde bana benzer kişileri asker yaradılışlı olarak kaydederler. Ama hayır, ben onlara benzemem; sonunda zafere ulaşacağım umudu yok içimde; savaş, savaş olduğu için gururlandırmıyor beni; savaşta tek bir şey hoşuma gidiyor, savaşmaktan başka yapacak şeyimin olmayışı. Bu özelliğimden dolayı kapıldığım gurur, zevkini tüketemeyeceğim, çevremdekilere dağıtsam bile bitiremeyeceğim denli büyük. Belki de savaş değil, bu gurur beni tüketecek.
***
Tamamen özgürsün, bu yüzden her şeyini kaybetmiş durumdasın.
***
Yanına ulaşıp kurtarmak istediğin kişinin havasızlıktan boğulup ölmesi bir anlık iş, bu yüzden durmadan çabalamak zorundasın; kurtarmak istediğin kişi asla boğulmayacak, senin de tüm çabaların da asla sona ermeyecektir.
***
Uzakta, çok uzaklarda ilerleyen dünya tarihi, senin ruhunun dünya tarihi.
***
Köprü bir kez kurulmasın, çöküp gitmedikçe bir daha kurtulamaz köprülükten.
***
Neden uyumuyorsun? Çünkü birinin uyanık kalması gerek. Birinin nöbet tutması gerek.
***
Düşünür için sıradan küçük bir nesneyi, örneğin bir topacı anlamak her şeyi anlamakla eşdeğerdi. Bu nedenle büyük sorunlarla ilgilenmiyor, bunu zaman savurganlığı olarak görüyordu.
***
Kimse gelmiyorsa, kimse gelmediğindendir. (...) Kimsenin bana yardım etmemesi kötü ama bu kimsesizlik de güzel.
***
Bu dünyada, bu şehirde, ailemdeki yerim konusunda açıkça kararsızım. Örnek olarak, sıradan bir konuda bile öne sürecek haklı isteklerim olup olmadığını bilmiyorum.
***
Diğerleri gibi yüzmemi engelleyecek hiçbir şey yok ama diğerlerinden daha güçlü bir belleğim var, bir zamanlar yüzemediğimi henüz unutmadım. O zamanı unutamadığım için yüzebiliyor olmamın bana bir yararı yok, yüzebildiğim halde yüzemiyorum.
***
"Aslında o denli kötü değil, herkes aynı." diyordum kendi kendime ama bunu der demez işler daha da kötüleşiyordu.
***
Her şeyi bu denli nesneleştirerek ilerlemek yaşamaya dair her olasılığı yok ediyor.
***
Ölmem mümkündü ama acılara katlanabilmem değil; acılardan kaçmaya çalışarak onları katlıyordum aslında; ölüme razı olabilirdim ama çektiğim ıstıraba daha fazla dayanamazdım; ruhumda hareketin zerresi yoktu; denklerin hazırlanması gibi, güçlükle bağlanan ipler nasıl ikide bir sıkılanır ama bir türlü yola çıkılamaz, tıpkı böyle işte. En kötü şey, öldürmeyen acılardır.
***
Bir görev: Fakat ben yaradılışımdan dolayı sadece kimse tarafından verilmemiş bir görevi üstlenebilirim. Bu çelişkinin içinde, sadece bu çelişkiyle yaşayabilmem mümkün. Herhalde herkes için durum böyledir, çünkü yaşayarak ölünür ve ölerek yaşanır. Bir sirkin çadırla çevrilmesi gibi, dışarıdan bakan içeriyi göremez, tıpkı böyle. Biri çıkar ortaya çadırda ufacık bir delik bulur, dışarıdan içeriye bakabilir. Yine de bu kişinin varlığına katlanabilmek gerekir. Hepimiz bir anlamda kendisine göz yumulan kişileriz. İkinci kez yine bu delikten bakıldığında izleyicilerin sırtlarından başkasını görebilmek mümkün değildir. Üçüncü kez yine de, müziğin işitileceğine kuşku yoktur, hayvanların kükreyişlerinin de. Nihayet, sirkin çevresinde dolanarak görev yapan, böyle para ödemeyen meraklıların omzuna yavaşça dokunan polisin kollarına korkudan bayılarak düşüverilir.
***
Kendimi bildim bileli içimde bir kuşku var ama sesini her zaman duyurmuyor, ara sıra kendini gösteriyor, hatta kendini unutturacak boşluklar bile bırakıyor.
***
Hamile kadın karnındaki bebeğin hareketlerini nasıl hissederse, ben de bu kuşkunun hareketlerini içimde hissederim.
***
Hiç durmadan yolumu yitiririm. (...) Öylesine yalnız bulurum ki kendimi olduğum yere yatıp bir daha kalkmamak üzere kalmak isterim.
***
Bir temizlikçi etrafı süpürüyordu ama temizlenecek bir şey de yoktu ortada.
***
Durmadan ölümden söz etsen de ölmüyorsun.
***
Kimse bilmiyor ama savaşmaktayım. Elbette sezenler var, bunu da önleyemem ya. Nedir, bilen yok. Gündelik ödevlerimi yapıyorum, çok olmasa da biraz dalgınım. Herkesin savaştığına kuşku yok, ben biraz fazla savaşıyorum sadece; çoğu insan uykuda başına üşüşen hayalleri kovalamak için elini sallarcasına savaşır ama ben hemen ortaya atıldım; önceden titizlikle tasarlayarak, elimden geleni ardıma koymadan savaşıyorum. Her zaman gürültüyle yaşamasına karşın bu konuda suskun kalan kalabalıktan neden ayrıldım, neden böyle ortaya atıldım? Neden tüm dikkati üzerimde topladım? Neden düşmanın kara listesinde en ön sıraya yazdırdım adımı? Bilmiyorum. Başka türlü yaşamak değersiz göründü bana. Savaş tarihinde bana benzer kişileri asker yaradılışlı olarak kaydederler. Ama hayır, ben onlara benzemem; sonunda zafere ulaşacağım umudu yok içimde; savaş, savaş olduğu için gururlandırmıyor beni; savaşta tek bir şey hoşuma gidiyor, savaşmaktan başka yapacak şeyimin olmayışı. Bu özelliğimden dolayı kapıldığım gurur, zevkini tüketemeyeceğim, çevremdekilere dağıtsam bile bitiremeyeceğim denli büyük. Belki de savaş değil, bu gurur beni tüketecek.
***
Tamamen özgürsün, bu yüzden her şeyini kaybetmiş durumdasın.
***
Yanına ulaşıp kurtarmak istediğin kişinin havasızlıktan boğulup ölmesi bir anlık iş, bu yüzden durmadan çabalamak zorundasın; kurtarmak istediğin kişi asla boğulmayacak, senin de tüm çabaların da asla sona ermeyecektir.
***
Uzakta, çok uzaklarda ilerleyen dünya tarihi, senin ruhunun dünya tarihi.
— o —
Dipnot: Altıkırkbeş Yayınları'ndan çıkan, çevirilerini Yekta Majiskül'ün yaptığı, Kafka'nın sağlığında ve ölümünden sonra yayımlanan kimi eserlerinden ve taslak metinlerden alınan öykü ve karalamaların bir araya getirilmesiyle oluşan Kovalı Süvari adlı kitap birkaç ay evvel elime geçmişti. Bir ara okurum diye erteleye erteleye bir köşede bıraktığım kitabı, iki hafta önce üç günlük bir Ankara gezisi sırasında yol boyunca bana eşlik etsin diye yanıma almaya karar verdim.
Havalimanına gidiş için 1 saat otobüs yolculuğu, 1 saat uçak bekleme, 1 saat uçuş, sonra 1 saat daha şehir merkezine yolculuk. Etti mi 4 saat. Dönüşte de aynı yol. Gene eder 4 saat. Elbette sürekli okumadım, okuyamazdım da zaten. Sallanırken bazen otobüs sağa sola başım döndü, uçak hoplayarak bulutlara girip çıkarken acaba düşer miyiz diye oraya buraya baktım, havalimanında beklerken aman uçağı kaçırmayayım diye gözüm ikide bir tabelalara ve yolculara kaydı.
Tüm bunlara rağmen, kitabı tamamen yol sırasında okuyup bitirdim, hatta utanmadan kitabın içine kattığım kurşun kalemle de bazı yerlerin altını çizdim. Burada düzenli durabilir, ama her çizdiğim satır, yolda olmanın sarsıntısıyla beni epey uğraştırmıştı. Şu viraj geçsin, bu türbülans bitsin diye kalemin ucu kağıda sıkıca basılı epey beklediğim oldu. Küçük, kararlı, sert ve ileri geri gidip gelen hamlelerle bastırarak çizmek zorunda kaldım beğendiğim cümleleri. Yani denebilir ki, her insan gibi, yine en çok sevdiğime zarar vermiş bulundum.
Kafka'yı ya da kitabı övecek, hatta tanıtacak değilim, zira ortada bir keşif bulunmuyor. Kafka'yı seviyorsanız, mutlaka bir şekilde, bana ihtiyaç duymadan, onu okuyabilirsiniz. Bu, sadece kendi kişisel tarihime düşülümüş bir yolculuk notudur. Yolculukları da hiç sevmediğimi, bir yere gidiyor olmanın bana evrende başı boş dolandığımı üstüne basa basa hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. Bir başka açıdan bakarsak, gitmenin bir kurtuluş olmadığını bir şekilde anlamış da olabilir ve bu yüzden bir sıkıntıdan öteye gitmiyor olabilir yol benim için.
Her neyse, bunlar sizi ilgilendirmez, aslına bakılırsa, beni bile ilgilendirmez.
Sağlıcakla kalın, ölmemeye bakın. Ölürseniz de çok üzülmeyin -zaten üzülüyorsanız, yeterince ölmemişsiniz demektir.
0 yorum var:
Yorum Gönder