21 Eylül 2016

The Best of Victor Borge: Act One & Two (1990)

21 Eylül 2016 0
Danimarkalı komedyen ve müzisyen Victor Borge, 91 yıllık yaşamında yapabildiği en iyi şeyi yapmış: İnsanları güldürmüş. "Gülmek iki insan arasındaki en yakın mesafedir." diyor Borge ve bir yandan piyanosunun tuşlarıyla harikalar yaratırken, bir yandan da durmadan konuşuyor, insanların müziğin içinde kaybolmadan gülmesini sağlıyor.

Her fırsatta, İngilizceyi sonradan öğrendiğini, "Bu sizin diliniz, ben sadece kullanmaya çalışıyorum." diyen Borge, elinden (dilinden) geldiğince İngilizceyi eğip büküyor, kelimelerin, kalıpların, terimlerin hepsiyle şaka türetiyor, mizahında bir enstrüman olarak kullanıyor onları.

18 Eylül 2016

Yıllar ve Yıllar Süren Bir Yıkıma Ağıt

18 Eylül 2016 0
Gözlerini bir yere dikmiş değildi. Sorsanız, ne yaptığını bile hatırlayamazdı. Birden bire, öylesine, durduk yere, bilirsiniz işte, apansız ve hiç gereği yokken fark etti içini yıllardır kemirip duran şeyi. Karşılaştığı gerçek daha sonra ne kadar onu ürpertecek olsa da, günler boyu hatırlamaya çalıştığı bir ismi bulmuş gibi rahatladı o an. İşte buydu, hepsi buydu, geriye çözülecek bir şey kalmamıştı.

Ayağa kalktı, sorsanız, bunu da hatırlayamazdı. Bir bardak su içti, susadığından değil, yaşıyor olduğunu kendisine ispat etmek için. Ellerini tezgahın ucuna dayayarak düşündü bir süre. Sahiden de bu muydu yani? Nasıl olur da büyük bir inkarla ve bağırışla ve çağırışla ve ipe sapa gelmez bahanelerle bu fikirle savaşmayı seçmezdi. Canını yakan şey, farkına vardığı gerçek değil, bunu böyle kolay kabullenmesiydi.

Kapıdan giren annesinin sesiyle kendine geldi. Bir şey demeden geçti annesi, bir işi vardı, öyle olmalıydı. Donup kaldı olduğu yerde, yutkundu ve alelacele mutfaktan çıktı. Gözleri doldu, sorsanız, bunu kolaylıkla hatırlardı, çünkü gizlemek için ne yapacağını şaşırmıştı. Kendinden utanıyordu, ama haklı olduğunu da biliyordu. Elinden başka türlüsü de gelmiyordu zaten, daha demin fark etmişti çünkü gerçeği: O, annesine acıyordu. Annesinin artık ölmesini diliyordu. Kinle ve nefretle değil, şefkat ve merhametle. Ölmesini ve bu hayattan kurtulmasını istiyordu.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.