28 Mayıs 2015

Baht

28 Mayıs 2015 0
Bir şekilde ayağa kalktığımda, elimdeki silaha son kez baktım. Göz ucuyla baktım, anlıyor musunuz, şöylemesine bir gezdirdim gözümü siyahı ve beyazıyla namlunun üzerinde, kalktım, üstümü düzelttim, kulaklarım çınlıyordu, tekrar, tekrar, duyuyor musunuz, tekrar denemeye karar verdim. Bu beyin dağılacaktı. Bundan kurtulmanın bir yolu yoktu. Dün olmadı, bugün, bugün değilse bile yarın, artık an meselesi, bir şekilde parmağım kıvrılacaktı tünediği tetiğin ucunda.

Komşular gelmiş. Polis çağırmışlar. Gürültü ve patırtı koptu. Eyvah eyvahlar. Iskaladım çünkü ilkinde. Nasıl olur? İnsan ölmeyi bile nasıl ıskalayabilir? Şöyle olmuyor mu, yanlışsam düzeltin, n'olur, dayıyorsun silahın ucunu şakağına, mesela sağa, ya da sola, hiç ummadığın bir anda ne olacak sanki dercesine kaydırıyorsun parmağını. Anlık bir oyun gibi, değil mi? Nasıl olur da, nasıl olur da, nasıl olur da bir el bu kadar titrer ve şiddetle kaçıp gider silah elinden. Tavana isabet eden kurşun, neyse ki üst komşuya ziyarete çıkmadan, heder olur gider. Anlamıyorum, anlıyor musunuz, anlamıyorum.

23 Mayıs 2015

Adam Phillips: Tekeşlilik

23 Mayıs 2015 3
Başarılı yalan, sinir bozucu bir özgürlük yaratır.

Bize, ne yaptığımızı kimsenin bilmemesinin mümkün olmadığını gösterir. Başarısız yalan -yakalanma isteği- kelimelerle neler yapabileceğimizden korktuğumuzu açığa çıkarır. Başka bir deyişle, yalan, birtakım olasılıkları el altında tutma yolundan ziyade, bu olasılıkların ne olduğunu keşfetmenin yoludur.

*

Kendimizin belirli versiyonlarını başka insanların zihinlerinde tutmak için çok uğraşırız; tabii ki daha az çekici olan bazı versiyonlarımızın başkalarının zihnine girmemesi için de. Ama gene de karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder. Gerçekten de, bizi başka insanların var olduğuna, bizden ne kadar farklı olduğuna en fazla ikna eden şey, onlara söylediklerimizden çıkamadıklarıdır. Hikâyelerimiz ağızdan ağıza dolaştıkça tanınmaz olur.

21 Mayıs 2015

Rick and Morty

21 Mayıs 2015 0
Yine izleyecek bir şeyler aradığım günlerin birinde oraya buraya tıklayarak gerekli-gereksiz yığınla şey okuyor, görüyor, görmezden geliyor ve geçiyordum. Nasıl bir şey izlemek istediğimden emin değilsem de, hiç olmazsa komedi türünde bir şeyler olmasını tercih edecek kıvamdaydım. Neden sonra karşıma Rick and Morty çıktı. Tabii hemen "Hmm, ilginç..." dedim ve o an üstünde pek durmadan araştırmalarıma devam ettim. Nadiren ilk seferde bir şeyi "Bunu izlemeliyim!" diyerek önceliğim haline getiririm. Biraz durması ve demlenmesi gerekir keşfimin. Rick and Morty için de aynısı oldu. Saçma sapan başka dizilere yöneldim, daha önceden görüp de başlamayı ertelediğim şeylere bulaştım ve en sonunda dönüp dolaşıp geldim gene buna.

Aslında oldukça cazip türlerin bir karmasıydı Rick and Morty. Hem komedi hem bilim kurgu idi, hem de animasyon türünde bir diziydi. Kötü olma ihtimali pek yoktu. 11 bölümlük ilk sezonu, bölüm sayısının az olması sebebiyle de çekici bir yan taşıyordu. En fazla ne olabilirdi, ne kadar kötü olabilirdi, ne kadar zamanımı çalabilirdi, değil mi?

5 Mayıs 2015

Birkaç Küçük Gün Geçmişti

5 Mayıs 2015 0
Birkaç küçük gün geçmişti, henüz, yeni, bir başına, bensiz, ben bile olmadan, anlıyor musunuz, ben bile yokken, birkaç küçük gün geçmişti; evimin önünden geçmişti, kapımın ardından, pencerenin altından, saksılara bulayarak ucunu, tozu toprağa karıştırarak, hepi topu birkaç küçük gün geçmişti; çarparak ve toslayarak, adımlayarak her bir yanı, salınarak, bir parça duraksayarak, eli elime tam değerken -ben yokken- kaçıp kendini kurtararak, iki lafı bir araya getirmekten kaçınarak, daha ve daha -ve daha- ne kadar sürecek bu diyerek, ahlayarak, oflayarak, puflayarak, birkaç küçük gün geçmişti.

Bakın, sadece birkaç küçük gün geçmişti. Peşim sıra gelmeyi reddederek, omzuma şöyle bir dokunup sonra aflar dileyerek, nerede kaldı diye ararken, aynaları gözümün ucuyla tartarken, mucizeyi andırır bir şeyleri gerçekleştirirken, kimse bunu görmezken, tanrı bile yokken, öylece bir başıma bir köşede dikilmiş beklerken, birkaç küçük gün geçmişti.

Bir karaltı olsa gerek, çok uzaktan geçmişti, ufacık bir yel, çok uzaktan geçmişti, hışırtı ya da hırıltı çarpmıştı kulağıma, çok uzaktan geçmişti, anlıyor musunuz, çok uzaktan geçmişti; birkaç küçük gün çok uzaktan geçmişti; hırlayarak ya da zırlayarak ya da tıslayarak beklerken geçip gitsin diye günler ardı sıra, birkaç küçük gün geçmişti, ama çok uzağımdan geçmişti; fark etmedim, ne mümkün, fark etmek ne mümkün; geçen günlerin gerisinde kaldığında, bir anlığına, tek bir seferinde hem de, bir kerecik yahu, bir kerecik bile olsa, geri kaldığında, artık, mümkün değil yetişmek, ne günlere, ne yaşama, ne reddetmeye, ne beklemeye, yetişmek artık mümkün değil, aldığın nefesin bile gerisinde, bir ömür süren koşturmacaya teslim olmak, ateş edin, teslim oluyorum, ateş edin, diye diretmek, ama hayır, böyle kolay değil, çünkü daha yalnızca ve sadece birkaç küçük gün geçmişti, çok erkendi yenilmek için.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.