Bir hayaletle karşı karşıyayız, dedi. Ama onu görmüyoruz, dedim; duymuyoruz da, diye ekledi. Öyleyse, dedim; bir hayaletle karşı karşıyayız, dedi. Omuz silktim, gitmem gerekti. Nereye gideceksin, dedi; boğazını temizledi; nereye gidebileceksin, diye düzeltti. Başka bir yere, dedim; üzerine pek de düşünmeden, hayaletlerin olmadığı bir yere, diye tamamladım. Gözlerini kırpıştırdı, her ne söyleyecektiyse onu masumluğundan söyleyeceğini anladım; iyi ama, dedi sesini yumuşatarak, hayaletlerin olmadığı bir yer yok ki. Bir ya da birden çok bakıma hakkı vardı, olmasaydı da kalıp onunla tartışamazdım. Her yerdeler, dedi ağlamaklı bir sesle; görüyor musun onları, diye sordum; duymuyorum bile, diye içerledi; öyleyse, dedim; bir hayaletle karşı karşıyayız, dedi.
Ne zaman başladı bu, dedim; ne, dedi; hayaletleri görmen, dedim; görmüyorum, dedi; ve duymuyorsun da, diye ekledim. Karşısına bir şey söyleyecekmiş gibi dikildim; birkaç derin nefes, dudakta oynayan birkaç kas, sağa ve sola kayan bakışlar, hiçbir şey, anlıyor musun, hiçbir şey gelmedi aklıma; saçmalık, dedim; elimi omzuna koymak istedim, nedense beceremedim. İkimizden biri ağlamalı, dedi; gülümsedim, neden, dedim; sessizliği yalnızca göz yaşı katlanılabilir kılar, dedi; ona inanmadım.
Artık gitmem gerekti, sırtımı ona döndüm ve ilk adımı atarak ilerledim. Dur, dedi; dinlemedim; dur, dedi; dinlemedim; dur, dedi; dinlemedim. Yalnızca insanlar değil, dedi, hayaletler de insanları görmez; ve duymaz, diye ekledim; durdum. Bir parça geriledim. Anlamıyorum, dedim; sensin, dedi; anlamıyorum, diye tekrarladım; hayalet sensin, dedi. Kapıya uzanmıştı bile çoktan elim, durdum, ama çok uzun sürmedi bu; devam edilecek bir yolum vardı; ya da bir bakıma bir yolum yoktu, o yüzden sürekli gitmeliydim. Gideceksin, dedi çatallı sesiyle ve durdu; gidebilirsin, diye cümleyi baştan kurdu; oysa sen yoktun, diye devam etti boğuk sesiyle; madem yoktum, dedim son kez harfleri yan yana dizerek, neden üzülüyorsun? Bir cevap almayı ummuş değildim, sorsalar soru bile sormak istememiştim; bu, verilmiş bir cevaptı çok çeşitli açılardan; o yüzden kapının koluna sıkıca yapıştım ve ardımdan tüm gücümle çekerek çarpmaya çalıştım.
Arkamdan, çünkü, dedi; ama ben duymadım; sen yoktun ve, diye devam etti; ama ben duymadım; senin yerine başka bir yokluk gelecek, diye ısrarla sürdürdü konuşmayı; ama ben duymadım; oysa ben bunun farkına bile varamayacağım, dedi yüzünü kapayarak; ama ben duymadım.
Kimi zaman olmayan bir şeyin yerine hiçbir şey gelmez, ve böylece çok fazla şey olmuş olur.
Ümid Gurbanov
Ne zaman başladı bu, dedim; ne, dedi; hayaletleri görmen, dedim; görmüyorum, dedi; ve duymuyorsun da, diye ekledim. Karşısına bir şey söyleyecekmiş gibi dikildim; birkaç derin nefes, dudakta oynayan birkaç kas, sağa ve sola kayan bakışlar, hiçbir şey, anlıyor musun, hiçbir şey gelmedi aklıma; saçmalık, dedim; elimi omzuna koymak istedim, nedense beceremedim. İkimizden biri ağlamalı, dedi; gülümsedim, neden, dedim; sessizliği yalnızca göz yaşı katlanılabilir kılar, dedi; ona inanmadım.
Artık gitmem gerekti, sırtımı ona döndüm ve ilk adımı atarak ilerledim. Dur, dedi; dinlemedim; dur, dedi; dinlemedim; dur, dedi; dinlemedim. Yalnızca insanlar değil, dedi, hayaletler de insanları görmez; ve duymaz, diye ekledim; durdum. Bir parça geriledim. Anlamıyorum, dedim; sensin, dedi; anlamıyorum, diye tekrarladım; hayalet sensin, dedi. Kapıya uzanmıştı bile çoktan elim, durdum, ama çok uzun sürmedi bu; devam edilecek bir yolum vardı; ya da bir bakıma bir yolum yoktu, o yüzden sürekli gitmeliydim. Gideceksin, dedi çatallı sesiyle ve durdu; gidebilirsin, diye cümleyi baştan kurdu; oysa sen yoktun, diye devam etti boğuk sesiyle; madem yoktum, dedim son kez harfleri yan yana dizerek, neden üzülüyorsun? Bir cevap almayı ummuş değildim, sorsalar soru bile sormak istememiştim; bu, verilmiş bir cevaptı çok çeşitli açılardan; o yüzden kapının koluna sıkıca yapıştım ve ardımdan tüm gücümle çekerek çarpmaya çalıştım.
Arkamdan, çünkü, dedi; ama ben duymadım; sen yoktun ve, diye devam etti; ama ben duymadım; senin yerine başka bir yokluk gelecek, diye ısrarla sürdürdü konuşmayı; ama ben duymadım; oysa ben bunun farkına bile varamayacağım, dedi yüzünü kapayarak; ama ben duymadım.
Kimi zaman olmayan bir şeyin yerine hiçbir şey gelmez, ve böylece çok fazla şey olmuş olur.
Ümid Gurbanov
0 yorum var:
Yorum Gönder