Bloga başlangıç için cafcaflı bir giriş yazısı düşünüp, sonra bunu başaramayıp doğaçlamaya güvenmek ve sığınmak, hiç kuşkusuz, klişe bir yaklaşım. Klişe olup olmaması umrumda değil demeyeceğim, zira umrumda. Bu yaptığım şeyi, ahlaksal açıdan tasvip edip etmemem bir kenara, bir klişeye bulanmak, her şeyden de öte, gereksiz bir durum. Anlamsız. Bunu keşfetmek için de öyle kafa patlatmaya falan gerek yok.
Peki, diye düşünüyor bu noktada insan, demek ki bu yazar arkadaş şu emeklemeye çalışacak blogda klişe bir şey paylaşmayacak, özgün işleri har vurup harman savurarak şaha kalkacak, ki böyle konuşuyor. Tam olarak öyle de değil. Aslında hiç öyle değil. İlgilendiğim ufak tefek şeyler var, gördüğümde ya da okuduğumda ya da dinlediğimde, ne de hoş şeymiş bunlar dediklerim var, işte onları bir şekilde buraya taşımaya çalışacağım.
Tabii tembellik ve bunu itekleyen hakkını verememe korkusu dolayısıyla birçok konuda susacağım. Fikirler, bizlere bağlı, ama bizlerden bağımsız olarak doğar ve gelişirler. Aforizmik dili bir kenara bırakırsak, her konuda şu veya bu şekilde bir his veya düşünceye sahip oluyor insan. Elinde değil. Ama bunların çok azı önemli, doğru veya anlatılmaya değer. Bazen de, nokta atışı bir başarıyı yakalasa bile bu fikirler, ifade edilmesi çok güç. İşte böyle ufak-tefek ya da koca-koca sorunları atlatabildiğim konuları 'böyleyken böyle' diyerek koyacağım bu blogun içine teker teker.
Giriş yazısının da kısası makbuldür, hele ki hayatın anlamını sunmayacak bir çalışma, emek ya da eser üzerine yazılmışsa. Bu yazıyı da biraz -hatta tamamen- kendim için yazıyorum. Başka türlü başlayacağım yok; gerçi bu yazıyla birlikte kaleme kağıda sarılıp hayatımın bir izdüşümünü çıkaracağım da yok. Gerçekten de bir dipnottan öteye geçmeyecek hiçbir şey. Bu blog da öyle, kendi yaşantım da, sizlerin ya da onlarınki, ya da tüm insanlarınki... Milyarlarca yıl sürecek belki, ama eninde sonunda patlayacak güneş ve toz haline gelecek şu koca dünya, hangi yıldız sistemine ve onun gezegenine gidersek gidelim, kaçmak mümkün olmayacak; evren duracak ve soğuyacak ve çökecek, yıldızlar birer ikişer infilak edecek, kara deliklere yem olacak her şey; madde özünü yitirecek ve geriye, tekrar en başa dönmüş şekilde, hiçbir şey kalmayacak. Tarih, yok olacak. Şu şaşaalı önemsizliğimiz sadece anlık bir dipnot olacak evrenin bir kenarına düşülmüş. Sonra o da bitecek elbet. Düşüncenizi ne kadar geniş tutarsanız, anlamsızlığı o denli makul bulacaksınız.
Böyle şeyler dememem lazımdı. Kendimi tutmalıyım; burası gerçek dünya, burada gerçeklere yer yok!
Birtakım hassasiyetler üzerine kurulu bu yeryüzünde yaşamak bir yanıyla zor olsa da, bir yanıyla eğlenceli -ya da gülünç. Olur böyle şeyler deyip geçmek gerek, arada bir de şöyle bir bakıp, ne de ilginçmiş şu diye eklemekte fayda var. Benden demesi. Hoş, ben bile gerçekleştiremiyorum ya böylesi bir minimalizmi, olsun, benden demesi.
Dipnot: Güneş ve Dünya'nın büyük harfle başlaması gerektiğini biliyordum, ama böyle küçük harfle başlayınca daha sevimli -ve yazıyla daha uyumlu- olmadılar mı?
Peki, diye düşünüyor bu noktada insan, demek ki bu yazar arkadaş şu emeklemeye çalışacak blogda klişe bir şey paylaşmayacak, özgün işleri har vurup harman savurarak şaha kalkacak, ki böyle konuşuyor. Tam olarak öyle de değil. Aslında hiç öyle değil. İlgilendiğim ufak tefek şeyler var, gördüğümde ya da okuduğumda ya da dinlediğimde, ne de hoş şeymiş bunlar dediklerim var, işte onları bir şekilde buraya taşımaya çalışacağım.
Tabii tembellik ve bunu itekleyen hakkını verememe korkusu dolayısıyla birçok konuda susacağım. Fikirler, bizlere bağlı, ama bizlerden bağımsız olarak doğar ve gelişirler. Aforizmik dili bir kenara bırakırsak, her konuda şu veya bu şekilde bir his veya düşünceye sahip oluyor insan. Elinde değil. Ama bunların çok azı önemli, doğru veya anlatılmaya değer. Bazen de, nokta atışı bir başarıyı yakalasa bile bu fikirler, ifade edilmesi çok güç. İşte böyle ufak-tefek ya da koca-koca sorunları atlatabildiğim konuları 'böyleyken böyle' diyerek koyacağım bu blogun içine teker teker.
Giriş yazısının da kısası makbuldür, hele ki hayatın anlamını sunmayacak bir çalışma, emek ya da eser üzerine yazılmışsa. Bu yazıyı da biraz -hatta tamamen- kendim için yazıyorum. Başka türlü başlayacağım yok; gerçi bu yazıyla birlikte kaleme kağıda sarılıp hayatımın bir izdüşümünü çıkaracağım da yok. Gerçekten de bir dipnottan öteye geçmeyecek hiçbir şey. Bu blog da öyle, kendi yaşantım da, sizlerin ya da onlarınki, ya da tüm insanlarınki... Milyarlarca yıl sürecek belki, ama eninde sonunda patlayacak güneş ve toz haline gelecek şu koca dünya, hangi yıldız sistemine ve onun gezegenine gidersek gidelim, kaçmak mümkün olmayacak; evren duracak ve soğuyacak ve çökecek, yıldızlar birer ikişer infilak edecek, kara deliklere yem olacak her şey; madde özünü yitirecek ve geriye, tekrar en başa dönmüş şekilde, hiçbir şey kalmayacak. Tarih, yok olacak. Şu şaşaalı önemsizliğimiz sadece anlık bir dipnot olacak evrenin bir kenarına düşülmüş. Sonra o da bitecek elbet. Düşüncenizi ne kadar geniş tutarsanız, anlamsızlığı o denli makul bulacaksınız.
Böyle şeyler dememem lazımdı. Kendimi tutmalıyım; burası gerçek dünya, burada gerçeklere yer yok!
Birtakım hassasiyetler üzerine kurulu bu yeryüzünde yaşamak bir yanıyla zor olsa da, bir yanıyla eğlenceli -ya da gülünç. Olur böyle şeyler deyip geçmek gerek, arada bir de şöyle bir bakıp, ne de ilginçmiş şu diye eklemekte fayda var. Benden demesi. Hoş, ben bile gerçekleştiremiyorum ya böylesi bir minimalizmi, olsun, benden demesi.
Dipnot: Güneş ve Dünya'nın büyük harfle başlaması gerektiğini biliyordum, ama böyle küçük harfle başlayınca daha sevimli -ve yazıyla daha uyumlu- olmadılar mı?
0 yorum var:
Yorum Gönder