K. işe gelir gelmez çantasını masasının yanına fırlattı ve hemen döner sandalyesine kuruldu. Kendisinden önce gelen ve tam karşı masasında oturan iş arkadaşı M.'ye "Ne yaptın bakalım hafta sonu?" diye sordu. Sesinde muziplik seziliyordu, ama böyle olması için de ortada hiçbir sebep yoktu.
"Evreni yok ettim." dedi iş arkadaşı tüm ciddiyetiyle.
K. kendi neşeli tavrına bir karşılık bulduğunu düşünerek güldü. "Öyle mi? İyi yapmışsın, zaten bir işe yaradığı da yoktu." dedi ve kendince kıkırdadı.
"Üzgünüm, sana ya da öbürlerine sormadan yaptım bunu." dedi M.
K.'nın yüzündeki gülümseme silinir gibi oldu, çünkü karşısındaki ya doğru düzgün şaka yapmayı bilmiyordu ya da aklından bir zoru vardı.
"Öbürleri de kim?" diye sorarak, konuyu genişletmek istedi K.
"İnsanlar işte. Hepsi. Herkes. Kimseye sormadım. Elime bir fırsat geçti ve tüm evreni yok ettim."
Arkadaşının aklını kaçırdığını düşünmeye başladı K. Bunda hakkı da vardı. Neyse ki henüz bu ikisinden başka kimse gelmemişti işe ve bunun en doğal sonucu olarak da K. hariç kimse M.'nin söylediklerini duymamıştı.
"İyi misin? Garip konuşuyorsun ya da üzgünüm ama komik değil söylediklerin." dedi K. ihtiyatla.
Sıkıntılı bir tavırla sandalyesinde geriye yaslandı M.
"Biliyorum, biliyorum. Böyle düşünmesen şaşardım zaten."
Saatine baktı K. En azından T. gelmeliydi şimdiye ya da B. Ama hiçbiri ortalarda yoktu.
M.'nin bir an gülümseyerek başını salladığını gördü.
"Dedim ya sana, evreni yok ettim. Gelmeyecek, hiçbiri gelmeyecek."
Kaşları çatılan K. ayağa kalktı hiddetle.
"Hepinizin oynadığı bir oyun mu bu bana? Neler oluyor?"
"Aslında çok zor olmadı, biliyor musun..." diyerek M. de ayağa kalktı. "Bir şeyi her ayrıntısıyla ve derinliğince kavradığın an, tüm evren ayaklarının altına seriliyor. Ondan sonrası sana kalmış bir şey."
Omzunu silkerek, sanki daha da uzatacağı açıklamayı yarıda kesmiş gibi davrandı.
K. kuşkulu gözlerle ona bakıyor ve devam etmesini istiyordu. İçini bir huzursuzluk kaplamıştı ve bunun sebebini bir türlü anlayamıyordu. Oysa bunlar sadece boş sözlerdi. Öyle olmalıydı.
M. birkaç adım atarak K.'nın yanına geldi. Ağır ağır gözlerini yerden kaldırarak K.'nın gözlerinin içine baktı.
"Biz gerçeğiz, ama sadece bu evrenin içinde gerçeğiz. Oysa evrenin dışında biz diye bir şey de yok. Anlıyor musun?"
Hiddetle, "Tabii ki anlamıyorum!" diye bağırdı K. Bağırmış olmasına kendi de şaşırdı.
M. tekdüze sesiyle devam etti: "Aslında ne olduğumuzu anladım. İşte o an, hakikaten de kısacık bir an, göz göze geldim..." Durdu M. Nasıl tanımlayacağını bilemedi. Kelimeleri zihninde ölçtü tarttı, ama bir sonuca varamadı.
"Ne demek istiyorsun?" diye çıkıştı K.
Adeta bir iniltiyle cevap verdi M.
"Bizleri var eden şey..."
"Tanrıyı mı kastediyorsun?"
Güldü M.
"Hayır, hayır. İşler hiç de düşündüğümüz gibi değilmiş. Eh, bir bakıma tanrı da diyebilirsin ona, ama tanrının tanımını baştan sona da değiştirmen gerekir bu durumda."
K. artık dizlerinin titrediğini hissediyordu. Zihninde hiçbir düşünce belirmiyor, neden bu kadar korktuğunu kestirmeye çalışmasına rağmen, hiçbir şeye anlam veremiyordu.
M. boynunu hafifçe uzatıp fısıltıyla, "Ben ondan bir şey istedim ve o da kabul etti." dedi.
"Ne istedin, anlamıyorum." dedi K. buz tutmuş elleriyle alnındaki teri silerken.
"Bizi, yani bu evreni..." dedi, biraz duraksadı ve gülümseyerek, "yani bu hikayeyi bitirmesini istedim."
"Anlamıyorum!"
M. ellerini cebine soktu ve, "Evet, sadece bir hikayenin içindeymişiz ve birer karaktermişiz. Hepsi bu." dedi ve biraz da hayretle tekrarladı: "Hepsi bu."
K. gözlerini kapadı ve olacaklardan kaçamayacağını anladı. Sahiden de evrenin sonuna gelmişlerdi.
Ümid Gurbanov
"Evreni yok ettim." dedi iş arkadaşı tüm ciddiyetiyle.
K. kendi neşeli tavrına bir karşılık bulduğunu düşünerek güldü. "Öyle mi? İyi yapmışsın, zaten bir işe yaradığı da yoktu." dedi ve kendince kıkırdadı.
"Üzgünüm, sana ya da öbürlerine sormadan yaptım bunu." dedi M.
K.'nın yüzündeki gülümseme silinir gibi oldu, çünkü karşısındaki ya doğru düzgün şaka yapmayı bilmiyordu ya da aklından bir zoru vardı.
"Öbürleri de kim?" diye sorarak, konuyu genişletmek istedi K.
"İnsanlar işte. Hepsi. Herkes. Kimseye sormadım. Elime bir fırsat geçti ve tüm evreni yok ettim."
Arkadaşının aklını kaçırdığını düşünmeye başladı K. Bunda hakkı da vardı. Neyse ki henüz bu ikisinden başka kimse gelmemişti işe ve bunun en doğal sonucu olarak da K. hariç kimse M.'nin söylediklerini duymamıştı.
"İyi misin? Garip konuşuyorsun ya da üzgünüm ama komik değil söylediklerin." dedi K. ihtiyatla.
Sıkıntılı bir tavırla sandalyesinde geriye yaslandı M.
"Biliyorum, biliyorum. Böyle düşünmesen şaşardım zaten."
Saatine baktı K. En azından T. gelmeliydi şimdiye ya da B. Ama hiçbiri ortalarda yoktu.
M.'nin bir an gülümseyerek başını salladığını gördü.
"Dedim ya sana, evreni yok ettim. Gelmeyecek, hiçbiri gelmeyecek."
Kaşları çatılan K. ayağa kalktı hiddetle.
"Hepinizin oynadığı bir oyun mu bu bana? Neler oluyor?"
"Aslında çok zor olmadı, biliyor musun..." diyerek M. de ayağa kalktı. "Bir şeyi her ayrıntısıyla ve derinliğince kavradığın an, tüm evren ayaklarının altına seriliyor. Ondan sonrası sana kalmış bir şey."
Omzunu silkerek, sanki daha da uzatacağı açıklamayı yarıda kesmiş gibi davrandı.
K. kuşkulu gözlerle ona bakıyor ve devam etmesini istiyordu. İçini bir huzursuzluk kaplamıştı ve bunun sebebini bir türlü anlayamıyordu. Oysa bunlar sadece boş sözlerdi. Öyle olmalıydı.
M. birkaç adım atarak K.'nın yanına geldi. Ağır ağır gözlerini yerden kaldırarak K.'nın gözlerinin içine baktı.
"Biz gerçeğiz, ama sadece bu evrenin içinde gerçeğiz. Oysa evrenin dışında biz diye bir şey de yok. Anlıyor musun?"
Hiddetle, "Tabii ki anlamıyorum!" diye bağırdı K. Bağırmış olmasına kendi de şaşırdı.
M. tekdüze sesiyle devam etti: "Aslında ne olduğumuzu anladım. İşte o an, hakikaten de kısacık bir an, göz göze geldim..." Durdu M. Nasıl tanımlayacağını bilemedi. Kelimeleri zihninde ölçtü tarttı, ama bir sonuca varamadı.
"Ne demek istiyorsun?" diye çıkıştı K.
Adeta bir iniltiyle cevap verdi M.
"Bizleri var eden şey..."
"Tanrıyı mı kastediyorsun?"
Güldü M.
"Hayır, hayır. İşler hiç de düşündüğümüz gibi değilmiş. Eh, bir bakıma tanrı da diyebilirsin ona, ama tanrının tanımını baştan sona da değiştirmen gerekir bu durumda."
K. artık dizlerinin titrediğini hissediyordu. Zihninde hiçbir düşünce belirmiyor, neden bu kadar korktuğunu kestirmeye çalışmasına rağmen, hiçbir şeye anlam veremiyordu.
M. boynunu hafifçe uzatıp fısıltıyla, "Ben ondan bir şey istedim ve o da kabul etti." dedi.
"Ne istedin, anlamıyorum." dedi K. buz tutmuş elleriyle alnındaki teri silerken.
"Bizi, yani bu evreni..." dedi, biraz duraksadı ve gülümseyerek, "yani bu hikayeyi bitirmesini istedim."
"Anlamıyorum!"
M. ellerini cebine soktu ve, "Evet, sadece bir hikayenin içindeymişiz ve birer karaktermişiz. Hepsi bu." dedi ve biraz da hayretle tekrarladı: "Hepsi bu."
K. gözlerini kapadı ve olacaklardan kaçamayacağını anladı. Sahiden de evrenin sonuna gelmişlerdi.
Ümid Gurbanov
0 yorum var:
Yorum Gönder