10 Şubat 2015

Ludwig Wittgenstein: Yan Değiniler

10 Şubat 2015
Ludwig Wittgenstein'ın
çekilen son fotoğrafı, 1950.
Aslında kalemimle düşünüyorum ben, çünkü kafam elimin ne yazacağını çoğunlukla hiç bilmiyor.

*

Başkasının derinlikleriyle oynama!

*

Düşünceler de bazen olgunlaşmadan düşer ağaçtan.

*

Kendini aldatmamaktan daha zor bir şey yok.

*

Felsefe konusunda en yavaş koşabilen kazanır. Ya da: Bitişe en son varan.

*

Hoş olan, güzel olamaz.

*

Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir.

*

Armağan saydığın şey, çözmen gereken bir sorundur.

*

Sözcükler, eylemlerdir.

*

Ancak çok mutsuz bir insanın başka bir insan için üzülmeye hakkı vardır.

*

Çok şey bilen için yalan söylememek zordur.

*

Unutmamalıyız: İncelmiş, felsefi ölçüp biçmelerimizin de içgüdüsel bir temeli vardır.

*

Kişi ancak, filozoflardan daha da sapıkça düşünebiliyorsa çözebilir onların sorunlarını.

*

Kendi üslubunun yanlışlıklarını kabullenmelisin. Sanki yüzünün çirkinlikleriymiş gibi.

*

Ölüm, yaşam olaylarından biri değildir. Kişi ölümü yaşamaz.

— o —

Dipnot: Orijinal adı "Vermischte Bemerkungen" olan ve Türkçe'ye tam olmasa da uygun bir biçimde "Yan Değiniler" şeklinde çevrilen kitap, Ludwig Wittgenstein'ın çeşitli defterlerine, çalışmalarına ve notlarına karaladığı satırların bir araya getirilmiş halidir. Kısa kısa cümle veya paragraflardan oluşan bu düşünceler, bir bütünlük arz etmemekle birlikte, Wittgenstein'ın ucundan bucağından yakaladığı sevimli fikirleri bizlere sunması açısından önemlidir; önemli olmasa bile -en nihayetinde- hoştur.

Altıkırkbeş Yayın'dan çıkan ve Oruç Aruoba'nın çevirisini yaptığı bu kitaba, aslında şehir kütüphanesinde aklımda belli bir kitap ismi olmadan "Acaba neler var?" diyerek rafları karıştırırken rastladım. Pek hacimli olmayan bu kitabı, hemen elimi uzatıp oradan çektiğim bir sandalyeye kendimi bırakmak suretiyle baştan sona okudum. Sonra dedim ki kendi kendime, bu böyle olmaz! Benim haberim yoksa, başka kimselerin de haberi olmayabilir. Bunun üzerine hemen hoşuma giden yerleri -bloga taşımak maksadıyla- not almaya başladım. Hem benim gibi bu mütevazi kitaptan haberi olmayanlara bir faydam dokunabilir diye hem de bloga koyacak uygun ve güzel bir şeyler buldum diye içimi bir sevinç kapladı ve bu sevinçle birlikte coşarak eve doğru yola çıktım.

Gelgelelim bu coşkulu hal, eve ulaşmamın ve "Kim taşıyacak şimdi bunları bloga!" veryansınlarımın ardından sönüverdi. İşte bu sönmenin üzerinden geçen birkaç hafta sonra, "Ümid, kendine gel! Yeter bu kadar tembellik! Kalk ve bloga geçir şunları!" dedim. Bunu dedikten yaklaşık 4 ya da 5 gün sonra işte tam da bu cümleyi tamamlamaya çalışıyorum. Aslında sadece alıntıları koyup gidebilirdim de, ama blog tutmanın ruhuna aykırı olmasın diye, birkaç satırlık dipnot da yazayım dedim.

Her neyse. Durum bu. Sevgiyle kalın -ya da kalmayın. Öyle şeylere karışmam ben, bilirsiniz -ya da bilmezsiniz.

0 yorum var:

Yorum Gönder

 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.