25 Temmuz 2017

Histoire(s) du Cinéma: Une Histoire Seule (Bölüm 2)

25 Temmuz 2017
Ey sinemaseverler!

Histoire(s) du Cinéma'nın ikinci bölümü olan Une Histoire Seule'ün (Tek Bir Hikaye) çevirisi ve yüklemesi de nihayet bitti. Birinci bölüm olan Toutes Les Histoires'de de belirttiğim gibi, ne yazık ki videoları telif yüzünden YouTube'a yükleyemiyorum, eh ben de ne yapayım Vimeo'ya yüklüyorum. Orada da haftalık 500 mb yükleme sınırı var; dolayısıyla her hafta yalnızca 1 bölümünü koyabiliyorum. Aslına bakarsanız bu durumdan da şikayetçi olduğum söylenemez, zira pinekliyor, başka çeviriler yapıyor ve haftada sadece bir bölüm çevirmenin rahatlığından hoşnutluk duyuyorum. Bu hesapla gidersek de 6 hafta sonra tüm seri tamamlanmış olacak gibi görünüyor.

Gereksiz ve şahsi ayrıntıları bir kenara bırakırsak; Une Histoire Seule, Bölüm 1 A olarak sunulan Toutes Les Histoires'in zihinsel olarak devamı şeklinde ve Bölüm 1 B olarak karşımıza çıkıyor. Godard'ın bu iki bölüm arasında bir bağ kurduğu açıkça görülebilir. Ancak ilk bölümü izlemiş olanlar, bu belgeseldeki anlatım dilinin -tabiri caizse- neredeyse bilinç akışı yöntemine benzer şekilde olduğunu bilirler ve bu bağlamda ilk iki bölüm arasında alışılagelmiş bir ilişkiyi kurmakta güçlük çekebilirler. Ancak bu iki bölüm bir hafta arayla Mayıs 1989'a yayınlanmışken, geri kalan bölümlerin 1999'da yayınlandığını dikkate alırsak, bu iki bölümün diğer altı bölümden 10 yıllık bir farkı barındıracak şekilde farklı ve birbiriyle bağlantılı olduğunu da kavrarız.

Godard Bölüm 1 A'a "tüm hikayeleri" anlatmıştı, farklı gerçekleri ve hikayeleri bize sunan sinemayı göstermişti, Bölüm 1 B'de ise "tek bir hikaye"yi anlatıyor. Gerçeklikten kaçışın sinemasını önümüze koyuyor.  "Bir filmdeki adam," diyor Godard, "gerçek bir adam mıdır, yoksa bir adamın kurgusu mudur?"

İzlediğimiz şey her zaman bir kurgu, ama her zaman bir gerçektir de; aynı şekilde gerçeklikten kaçışın resmi bir ifadesidir de. "Sinema her zaman gerçek hayattan daha gerçek olmak istedi." diyen Godard, fotoğraf ve sinema arasındaki ilişkiyi, hatta belgesel boyunca eksik etmediği yağlı boya tablolardan sinemaya geçişin evrimini, her koşulda bir "hikaye anlatıcılığı" üzerinden göstermeye çalışıyor.

Aslında işin en ilginç ve önemli yanı da, benim anladığımdan ve anlattığımdan çok daha fazlasının Histoire(s) du Cinéma'nın içinde olmasıdır. O yüzden yalnızca kendiniz izlediğinizde -belki tam olmasa bile- anlayabileceğiniz bir yanı var bu yapımın.

Son bir not düşmek istiyorum: Belgeselde gösterilen filmleri altyazıya olabildiğince eklemeye çalıştım. Bazen yarım saniyelik kareler bile olduğu oluyordu, ne yazık ki onları ekleyemedim; veya aynı şekilde bir konuşma varken arkada geçen karelerin ve görüntülerin hangi filmlere ait olduğunu altyazı okunmaz hale gelir diye çıkarmak zorunda kaldım. Öte yandan, arka fonda Godard'ın yankı şeklinde bir önceki dediğinin tekrarı olan sözleri tekrar altyazıya eklemedim. Yani "Aaa burası çevrilmemiş!" dediğiniz bir yer varsa, orası muhtemelen Godard'ın az önce dediği bir şeyin yavaş ve yankılı tekrarından, kendine özgü vurgulu söyleminden ibarettir. Yani üzülmeyin, elimden geldiğince bir şey kaçırmamanıza özen gösterdim.

Öyleyse iyi seyirler! 

0 yorum var:

Yorum Gönder

 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.