3 Şubat 2017

Oda

3 Şubat 2017
Biz, beşimiz, Dünya'yı kurtarmaya karar vermiştik, ama önce bu odadan dışarı çıkmamız gerekti. "Hangi odadan?" diye sordu içimizden biri ve kitaptan başını bile kaldırmadan sayfayı çevirdi. Öbürü üç beş adım attı ileriye doğru, duvara tosladı ve yine üç beş adımla başladığı yere döndü. "Odadan değil," dedi tekrar yola koyulduğunda, "Duvarlardan kurtulmamız lazım." Hakkı vardı bir bakıma, çünkü bu odada bir kapı yoktu. Dışarı çıkmak istiyorsak bu duvarlardan birini yıkmamız lazımdı. Oysa elimizde ne bir balyoz vardı ne de bir kürek.

"Dışarıda ne var sanıyorsunuz?" dedi kısık sesiyle üçüncümüz. En başından beri avuçlarını duvarlara dayamış ve öyle kalmıştı. Hep bir şeyler duymaya çalışır gibi kaşlarını çatardı, ama bizler onun bir şey duyup duymadığını asla anlayamazdık. Soruyu yineledi: "Dışarıda ne var sanıyorsunuz? Yeni duvarlar ve odalardan başka!" Bunun bir soru değil de bir cevap olduğunu kaçımız anladı acaba? Daha da vahimi, bu cevabın doğru olup olmadığını kaçımız öğrendi?

Ne yaparsak yapalım, bir türlü asıl konuya odaklanamıyorduk. Neydi bizim asıl konumuz? Dünya'yı kurtarmak. Dünya'yı kurtarmak için ne yapmamız lazımdı? Hiç kuşkusuz bu odadan çıkmamız lazımdı. Şu odayı bir aşabilsek gerisi gelecekti. Buna gönülden inanıyorduk. En azından bir zamanlar buna gönülden inanmıştık. Oysa artık içimizden bazıları buna o kadar da inanıyor değildi.

Hep uyuyan, hep uykusunda mırıldanan ve asla uyanmayan dördüncümüzün o alışıldık hırıltılı sesiyle karşı kaşıya kaldık. "Odadan çıkmıyoruz," dedi ve olduğu yerde kımıldandı. "Çünkü çıkmak istemiyoruz," dedi ve ağzını şapırdattı. "Çünkü buradan çıkarsak biliyoruz ki," dedi ve derin bir nefes aldı. "Dünya'yı kurtaramayacağımızı anlayacağız."

Biz, beşimiz, bir odanın içinde dönüyor, duruyor, uyuyor, söyleniyor ve en başa sararak aynı şeyleri yapıyorduk. Beşincimizin, yani benim, ne yaptığımı sorabilirsiniz. Ben hep susuyordum, çünkü buraya nereden geldiğimizi hatırlıyordum. Bizim, beşimizin, kim olduğunu ve hatta aslında kaç kişi olduğumuzu çok iyi biliyordum. Düşünüyorum da, belki onlar da farkındaydılar benim gerçeği bildiğimi ve bu yüzden bana hiçbir şey sormuyorlardı, konuşmamdan korkuyorlardı. Konuşursam burasının bir oda değil, bir tabut olduğunu ve bizlerin, yani benim, çoktan ölmüş olduğumu söylememden korkuyorlardı.

Ümid Gurbanov

0 yorum var:

Yorum Gönder

 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.