“Herkes bir paravanın ardına gizlenir.
Kendi kurar onu. Kendi kalır orada.
Ne kadar gerçek sanırsa paravanın gerisini,
O kadar yok olup gider gerçek koca dünya.”
Hava olması gerektiğinden daha soğuk değildi ve sokaklar gecenin herhangi bir yarısı olduğunu belli edecek kadar boştu. Ağır adımlarla yürüyen Cemil ve Orhan, siyah paltoları ve kambur duruşlarıyla uzaktan bakınca ayırt edilemiyordu. Hayatları boyunca birbirlerinden istemsizce de olsa farklı olmak için çırpınan bu iki adam, gerçeğin ezici gücüne yenik düşmüşlerdi. İnsanlar istediği kadar eğip bükmeye çalışsın değerleri ve olguları, gerçek eninde sonunda kendini gösterir ve kabul ettirir. Gerçeğe en fazla karşı çıkan ve muzaffer bir komutan edasıyla hayatını sürdürenler bile gerçeğin karşısında çaresizlerdir kendileri olma konusunda. Cemil ve Orhan da bunu anlamışlardı. Şimdi yapılması gereken şey onlar için çok basitti: En yakın çocuk parkına ulaşmak ve gökyüzünün ince ince bahşettiği karla ıslanmış toprağa uzanmak.