24 Ekim 2017

E. M. Cioran: Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne

24 Ekim 2017 3
Her sevincin başında, hatta sonunda bir Tanrı vardır.

*

Varlıklar arasında gerçek temas, sessiz bir mevcudiyetle, açık bir iletişimsizlikle, içten edilen duaya benzeyen gizemli ve sössüz bir teatiyle kurulur ancak.

*

Her huzursuzluk, yarım kalmış bir metafiziksel deneyimden başka bir şey değildir.

*

Üzüntülerimizi bir başkasına, sırf ona acı çektirmek için, acılarımızı üstlensin diye itiraf ederiz.

*

Doğmuş olmamı bağışlayamıyorum.

*

Aziz Benedictus'un kurallarına göre, bir keşiş yaptığı işten gurur ya da sadece hoşnutluk duyuyorsa, o işi bırakıp ondan vazgeçmelidir.

*

Kendinden nefret eden alçakgönüllü değildir.

14 Ekim 2017

E. M. Cioran: Her Şey Ne Kadar Da Uzak! (Ümitsizliğin Doruklarında)

14 Ekim 2017 3
Bu dünyada neden bir şeyler yapmamız gerektiğini, neden dostluklar kurmak, arzular, umutlar ve hayaller sahibi olmak zorunda kaldığımızı anlamıyorum. Hiçbir karmaşanın ve hengâmenin olmadığı dünyanın uzak bir köşesine çekilmek daha iyi olmaz mıydı? Böylece medeniyetten ve ihtiraslardan elimizi eteğimizi çekebilirdik; her şeyi yitirir ve hiçbir şey kazanmamış olurduk. Zaten bu dünyadan kazanılacak ne var ki? Umutsuzluk içinde mutsuz ve yalnız olan insanlar için kazançlı çıkmanın hiçbir ehemmiyeti yoktur. Her birimiz bir ötekine çok yakınız, yine de kendimizi bir başkasına tamamıyla açsaydık ve birbirimizin ruhlarının ücra köşelerini okuyabilseydik alınyazılarımızın ne kadarını anlayabilirdik? Kendimize yalnızlıktan ölmenin insanlığın alameti olup olmadığını sormak zorunda kalacak denli yalnızız. Son an gelip çattığında bir teselli bulunabilecek mi? Toplum içinde yaşama ve ölme isteği muazzam bir yetersizliğin işaretidir. Issız bir yerde bir başına ölmek binlerce defa daha yeğdir; hem böylece kimse görmeden melodrama bulaşmadan ölebilirsin. Ölüm döşeğindeyken kendilerine hâkim olan ve bir iz bırakmak için caka satan insanları öyle küçümsüyorum ki! İnsan yalnız olmadıkça gözyaşları onun canını yakamaz. Son anlarını yalnız geçirmekten aciz oldukları ve korktukları için ölürken dostlarını çevresinde görmek isteyenler işte buna sığınırlar. Ölüm anında ölümü unutmak isterler. İçlerinde kahramanca bir güç yoktur. Neden kapılarını kilitlemiyor ve tüm sınırların ötesine taşan bir açıklık ve korkuyla o delice hislerin ızdırabını yaşamıyorlar?

Her şeyden öyle uzaklaştırıldık ki! Oysa bu, her şeyin bize eşit derecede ulaşılmaz olduğu anlamına gelmez mi? En derin ve sahici ölüm, yalnızlık içindeki ölümdür – hatta öyle ki, ışık bile ölümün özü haline gelir. Öyle bazı anlar olacak ki, yaşamdan, aşktan, gülümsemelerden, dostlardan ve hatta ölümden bile ayrı düşeceksin. İşte o an, dünyanın boşluğunun ve kendinin anlamsızlığının ötesinde bir şey olup olmadığını soracaksın.

- o -

Dipnot: Geçtiğimiz günlerde E. M. Cioran'ın Ümitsizliğin Dorukları'nda adlı kitabından bir bölüm çevirmiş, üstüne bir parça da gevezelik de etmiştim. Korkmayın sakın, tekrara düşmeyeceğim; sadece "Lirik Olmak Üzerine" adlı o bölümü hatırlatıyor ve ekliyorum: Bu çeviri serisinin devamının gelip gelmeyeceğini ben bile bilmiyorum.

10 Ekim 2017

E. M. Cioran: Lirik Olmak Üzerine (Ümitsizliğin Doruklarında)

10 Ekim 2017 0
Neden kendi içimize kapanıp kalamıyoruz? Neden bir şeyleri ifade etmenin ve şekle sokmanın peşinde koşup duruyor, içimizdeki o değerli muhtevayı ya da “anlamı” açığa vurmak için çabalıyor, en nihayetinde dik başlı ve kaotik olmaktan öte gitmeyen bir süreci umutsuzluk içinde düzene sokmaya çalışıyoruz? İçsel akışımıza onu hiç somutlaştırmaya çalışmadan olduğu gibi boyun eğmemiz, içimizdeki hengâmeyi ve mücadeleyi samimiyetle ve istekle kabullenmemiz daha yapıcı olmaz mıydı? Böylece içimizde dallanıp budaklanan tüm o ruhani deneyimi çok daha şiddetle hissederdik. Her türden iç görü, bereketli bir coşkuyla birbirine karışır ve gelişirdi. Gerçeklik algısı ile ruhani öz tıpkı bir dalganın yükselişi ya da notaların bir araya gelerek melodiyi oluşturması gibi doğmuş olurdu. Birinin kendi gururuyla değil de kendi yüceliğiyle dolup taşması, içsel sonsuzluk hissiyle acı çekmesi, canlılıktan ölecekmiş gibi şiddetle yaşadığı anlamına gelir. Haykırışlarla bir hayatı dibine kadar yaşama duygusu çok nadir görülür ve çok gariptir. Canlılıktan ölebilirmişim gibi hissediyorum ve kendime buna bir açıklama bulmama gerek var mı diye soruyorum. Tüm manevi geçmişin dayanılmaz bir gerilimle içini titrettiğinde, mevcudiyetini baştan ayağa hissedişin gömülü deneyimlerini gün yüzüne çıkardığında ve olağan düzenini yitirdiğinde, yaşamın doruklarından ölümün kucağına düşersin – üstelik her daim ölüme eşlik eden o korku hissi olmadan. Bu, mutluluğun doruklarında dolaşan sevgililerin sarsılmaz aşklarının üzerine ölümün ya da ihanetin gölgesinin düştüğü zamanki o hisse çok benzer.

2 Ekim 2017

Michel Foucault & Noam Chomsky: İnsan Doğası Üzerine

2 Ekim 2017 10
Tarihler 1971'i gösteriyor. Yer, Hollanda'nın Eindhoven kenti. Uluslararası Felsefe Projesi'nin dördüncü gecesi kapsamında dönemin düşün dünyasının en ünlü iki ismi karşı karşıya geliyor. Bir tarafta sosyal teorist Michel Foucault, diğer tarafta dilbilimci Noam Chomsky. İzleyiciler soluklarını ututyor ve tartışma başlıyor.

Peki tartışmanın konusu ne?

Tarih, toplumlar, sınıflar, toplumsal kurumlar ve dahası "insan doğası" kapsamında tartışılmaya başlanıyor. Neden "insan doğası"? Çünkü inşa ettiğimiz her şeyin temelinde, ona ruhunu verdiğimiz "insan doğası"nın etkisi görülmektedir. Chomsky, insanın doğasında kısıtlı bilgiden gelişmiş bilgi çıkarmasını sağlayacak bir öz olduğunu ifade ediyor, bu özün değişmez, sabit ve evrensel olarak mevcudiyetinin altını çiziyor. Özellikle "yaratıcılık" denilen mefhumun her insanda, daha çocukluğundan beri olduğunu ve böylece toplumları ve kurumları oluşturduğumuzu söylüyor. Foucault ise hayır diyor, her birey, içinde yetiştiği kültür ile kendisi olur ve bu kültürü, kültürün içindeki tüm kurumları ki, buna eğitim kurumları bile dahildir, egemen sınıf belirler ve baskı rejimini pekiştirmek için dizayn edilir her şey. Yani "yaratıcılık" denilen mefhum, sınıflar arasındaki çatışma ve uyumsuzluğun doğurduğu çözümlerdir bir bakıma.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.