2 Temmuz 2015

Meczup

2 Temmuz 2015 0
Bir fıçının üstünde oturdum yıllarca. (Yıllarca ama yıllarca.) İnanmayabilirsiniz bana, ama inancın gerçeği değiştirdiği nerede görülmüş, söyleyin bana?! Oturdum işte bir fıçının üstünde ve somurttum. (Yıllarca somurttum.) Neden sonra kalktığımda, lüzumsuz bir ağrı -ve sızı- kapladı bedenimi, en çok da o malum yerimi. (Üstüne oturduğum yerimi.) Gülümseyerek sokaklarda dolaşmamı sağlayan bir uyuşukluktu bu. (Anlarsınız ya!) Bir kaşıntı gibi bacaklarıma ve dizlerime dokundu, ayak bileklerim, kan giden her yerim, bir şekilde sarsılmaya ve yürüyor olmamı reddetmeye çalışıyordu. Ama söyleyin bana, yer miyim ben hiç bunları? (Yer miyim, ha!) Yedim, oturdum bir kaldırım taşına bu sefer. Başını önüne eğmiş bir meczuba eşlik etmenin o garip ve tarifsiz hissiyle birlikte gelip geçenleri izledim. (İzledik.) Birbirimize merhaba bile demeden, hatta bir an için bile olsun birbirimizin yüzüne bakmadan, -önce- günlerce ve -ardından- gecelerce aynı yerlere bakıp durduk. Tek kelime etmeden önce o izledi insanları, hemen ardından ben; ve sonra ben izledim, kaldığım yerden o devam etti hiç çekinmeden. Artık ayaklanmak istediğimde, ayıp olmasın diye mutluluğu andıran birkaç kıvrak harekete sarılmış olmalıyım ki, kim bu dercesine kaldırdı başını -bizim şu- meczup. Küçük bir fısıltı yayıldı kulağıma ondan (dudaklarından) doğru, yayıldı da yayıldı, aldı başını gitti, tüm evreni dolaştı. (Kaç yıl sürdü kim bilir bu...) Nihayet, döndü dolaştı ve geri geldi fısıltı; dikildi ikimizin arasına; anlamış olmayı diledim sadece ve çekip gittim! (Hem de hiçbir şey anlamadan...) Tanrıyı işte en son o zaman gördüm.
 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.