25 Ocak 2016

Hatıra

25 Ocak 2016
"Evet," demişti huysuz ama kararlı bir sesle, "İstiyorum!"

Çok yaşlı değildi, ama öleceği kesinleşmişti. Bir tür hastalık ya da bir sezgi, yolun sonunda olduğunu söylüyordu ona. Kendisini koltuğa bıraktığında ve olan biten her şeyi kafasında şöyle bir ölçüp tarttığında, bir anda, hışımla, hırsla ve acı bir feryatla koca bir hayatı boşa harcadığının farkında varmıştı.

İlk kez başına gelmiyordu bunu fark etmek, ama son kez gelmiş olduğunu anladığında, bir şeyler yapması gerektiğini de derin ve giderilmesi mümkün olmayan bir pişmanlıkla kavramıştı.

Kalkıp daha önce öfkeyle fırlatıp attığı ilanı aradı evin içinde. Çöpün hemen yakınlarında buruşturulmuş olarak buldu ve elleri titreyerek numarayı çevirdi, birkaç gün sonrasına bir randevu kopardı ve telefonu kapattığında, "Tanrım," dedi içinden, "Ne olur birkaç dün daha yaşamama izin ver."

Doktor her şeyi olanca soğukluğuyla anlatmış, adam da sabırla dinlemişti. Kısa bir sessizliğin ardından, "Evet," demişti huysuz ama kararlı bir sesle, "İstiyorum!" Doktor memnun bir biçimde ayağa kalkıp elini sıkmıştı adamın ve her şeyin yolunda olacağının sözünü tekrar vermişti.

Eve vardığında ve yatağa uzandığında bir hafta sonra gerçekleşecek ameliyatı düşündü. Yüzündeki gergin ve umutsuz ifade silinmemişti. "Nasıl olur da," diye dudaklarının arasından bir fısıltı duyuldu, "Nasıl olur da bir hayatı böyle heba ederim!" Güzel bir şeyler hatırlamaya çalışıyor, ama beceremiyor ve bu yüzden kendine kızıyor, ama kızmak için geç kaldığını düşünüyor, yine de son bir çaba olarak elinden geleni yapıyordu.

Sahiden de çok uzun sürmedi ameliyat. Kan yoktu ortada, ya da iğne, neşter, makas ve diğer tüm o ıvızr zıvırlar... Yine de ameliyattı işte, kesip biçilen beden değil, ama zihindi. Neredeyse yirmi yıldır yapılıyordu bu ameliyatlar. En çok da, hayatının sonunda ve umutsuzluğun pençesine düşmüş olanlar bu ameliyat için kuyruğa giriyordu. Bunu bilmek canını sıkıyordu adamın, kendisinin de onlardan biri olduğunu anlıyor, bunu kabul etmemek için kendisine söyleyecek bir yalan bulamıyordu. Evet, o da artık her şeyin sonuna gelmiş, geçirdiği yıllar boyunca kimseyi sevmemiş, teker teker ailesindeki herkesi kaybetmiş ve ölümü tek başına karşılamaya mahkum olmuştu. Kendi yapmıştı bunu, kendi istemişti; ama artık...

Doktor, "Özellikle istediğiniz biri var mı? Resmini veya videosunu verirseniz anılarınızı ona göre..." dediği anda kestirip atmıştı adam "Hayır, hayır, fark etmez." diyerek. "Ama," diye eklemişti, "Üç çocuğum olsun isterim." Daha sonra biraz daha ayrıntıya girmiş, ama her kurduğu cümleyle içinde bir öfkenin de kabardığını hissetmişti. Utanıyor ya da aşağılanmış hissediyordu kendini. Sahiden de, yaşamayı hiç mi becerememişti? Geriye nasıl olur da hatırlayabileceği güzel hiçbir anı bırakmamıştı...

Gözlerini açtığında doktor pek de samimi olmayan bir sırıtışla, "Her şey tamam." dedi ve ekledi: "Başarılı bir ameliyattı. Sahte anılar zihninize yerleştirildi. Her şeyi yavaş yavaş hatırlayacaksınız. İsterseniz geceyi evinizde geçirebilirsiniz." Adam anlamaz gözlerle bir süre baktı ve birden kararsız bir tonla, "Tamam," dedi, "Eve gitsem iyi olacak."

"Ne ilginç," diye düşündü yol boyunca, "Zihnimde sahte anılar olduğunu biliyorum, ama bu beni rahatsız etmiyor. Güzel bir geçmişe sahip olmayı bu kadar mı çok istedim..." Artık kimse onun bunu ne kadar istediğini kestiremezdi, kendi bile. Zihninde dönüp dolanan her bir anı, yaşanmış olsun veya olmasın, onun için bir gerçekti. Bir ameliyat geçirmek istediğini biliyor, ama buna anlam veremiyor, sadece hatırlamaya çalışıyordu. Ama neyi?

Kafasını yastığa koydu. Kendini şöyle bir yokladı. Ne hissettiğini anlamaya çalıştı. Düşündü ve düşündü ve geçmişi hatırlamak için gözlerini sıkıca yumdu.

Sevdiği kadını gördü. Elini tuttu, çocuklarına baktı; üçü de oradaydı. Sesler duydu diğer odadan, henüz ailesinden kimsenin ölmemiş olduğunu hatırladı. İçi rahatladı. Ne zaman olmuştu tüm bunlar? Ne önemi var... Pek çok insan sevmiş, bitmeyecek dostluklar kurmuş, sıcak bir yuvaya sahip olmuştu Gülümsedi. Artık içinde pişmanlık duymadığını gördü, koca bir yaşamı soğuk bir uzaklıkla ve çatık kaşlarla geçirmediğini anımsıyordu. Daha çok şey hatırlamak için kendini zorladı, buna değdi. Kim bilir daha neler neler hatırladı... "Tanrım," dedi -yine- içinden, "Ne kadar güzel bir hayat yaşamışım."

Sabah kalkmadı. Sadece o sabah değil, günler boyunca hiçbir sabah kalkmadı -kalkamadı. Cesedi çürümeye başlayınca kesif bir koku yayıldı apartmana ve komşular şikayetçi oldular bundan ve kapılar kırıldı ve adam yatağında ölü bulundu. "Ah," dedi biri, "Vah," diye ekledi öbürü. "Hiç kimsesi yok muymuş?" diye sorulan sorular, "Hem de hiçkimsesi..." diye verilen cevaplara karıştı. Kimse adamın çöken yüzüne dikkatle bakmadı. Yüzünde mutluluk dolu bir gülümseme vardı -boşluğa ve sonsuza doğru yayılıp durmaktaydı.

Ümid Gurbanov

6 yorum var:

Adsız dedi ki...

Çok değişik ve yaratıcı bir kurgu, tebrikler! (Fakat keşke biraz daha uzun olsaydı)

Ümid Gurbanov dedi ki...

Teşekkür ederim. Zaten okuyan çok kişi yok, o azınlığı da sıkmayayım, hemen konuyu toparlayayım kaygısı var biraz. İnternette bu uzunlukta yazıyı okutabilmek bile güç iş. :)

Unknown dedi ki...

Farklı bir bakış açısı.. Bayıldım!

Ümid Gurbanov dedi ki...

Teşekkür ederim. :)

freudamca dedi ki...

Daha profesyonel bir anlatım biçimi hikayeyi daha etkileyici kılardı diye düşünüyorum. Twitter’da linki gördüm okumak istedim ve naçizane yorumum bu. Bir de dil kuralları noktalamalar hikayenin kurgusunu olumsuz etkilemiş ama fikir güzel emeğine sağlık

Ümid Gurbanov dedi ki...

Sonuçta bir yazar değilim. :) Ama dil kuralları ve noktalamaların nasıl olumsuz etkilediğini merak ettim?

Yorum Gönder

 
Sağlıcakla kalmanızı dilerim.